menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ölüleri saymak

36 36
10.03.2024

Yavuz Alogan yazdı…

Savaşta ölenlerin sayısı savaşan ülkelerin başarı ve fedakârlık ölçütlerinden biri, belki de en önemlisidir. Tarafların barış masasında elini güçlendirir ya da zayıflatır. Çatışmada ölen askerler “martir” ya da “şehit” sayılırken, diğerleri “sivil zayiat” olarak kayda geçer.

Lawrence Freedman, Savaşın Geleceği’nde (Say 2017) savaşların ölçeğine ilişkin en basit ölçü biriminin ölü sayısı olduğunu belirtir. Sayılar halka moral vermek için küçültülebilir ya da öfke yaratmak için abartılabilir; “soylu bir dava uğruna ölmeye hazır olanların cesaretini ya da aptalca bir askerî maceranın yükünü aydınlatmak için kullanılabilir” (s.172).

Günümüzde Zelenskiy, Rusya-Ukrayna savaşında 31 bin askerin öldüğünü söyleyerek sayıyı küçültürken, Sergey Şoygu -belki abartarak- Ukrayna kayıpları için “444 bin kadar” demektedir (Sputnik 27. 02.24).

Nükleer savaş çağının açılmasıyla birlikte ölü sayısı “ölçüt” olmaktan çıkmış, ölüleri saymak zorlaşmıştır. Hiroşima ve Nagasaki’de 6-9 Ağustos 1945’te, patlama anında ve sonrasında çoğu sivil 500 bin kişi öldü. Uzun yıllara yayılan, neredeyse günümüze kadar uzanan ölümlerin sayısını tam olarak hesaplamak bile mümkün olmadı. Patlama ânında ölenler şanslı sayıldı.

Nükleer silah sahibi taraflar ilk kez 1958’de bir araya geldiler. Durumun vahametini fark etmişlerdi. Beş NATO ve beş Varşova temsilcisi Cenevre’de sürpriz saldırıyı, yanlış anlama ya da kazayı önleyecek önlemleri görüştüler. Hiçbir konuda anlaşamadan dağıldılar. 1941 yılına takılmışlardı. ABD, Pearl Harbor gibi, Sovyetler Birliği ise Doğu Almanya üzerinden Barbarossa benzeri bir sürpriz saldırı bekliyordu.

“Nükleer Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri” (SALT I) 1969’da Helsinki’de başladı. SBKP Genel Sekreteri Leonid Brejnev 1971’de, partinin 24. Kongresinde uluslararası güvenlik çağrısında bulundu. 1979’da Brejnev ve Carter Viyana’da Salt II Antlaşmasını imzaladı. Nükleer silahların üretimini azaltmaya karar vermişlerdi.

Bu süreç ABD tarafından bozuldu. 1982 yılının Haziran ayında İngiltere’ye giden ABD Başkanı Ronald Reagan, Westminster’da İngiliz milletvekillerine hitap etti. Otuz yıldır Baltık kıyısındaki Stettin’den Karadeniz kıyısındaki Varna’ya kadar hiçbir ülkede seçim yapılmadığını belirttikten sonra, “özgürlük için haçlı seferi” çağrısında bulundu.

Günümüzde NATO’nun Rusya’ya karşı mevzilendiği hat kuzeye, güneye ve doğuya doğru genişlemiş olarak aynıdır.

Reagan’ı cesaretlendiren gelişme, ABD’nin İslâmcı direnişçilere verdiği omuzdan ateşlenebilen karadan havaya füze sistemleri sayesinde Afganistan’daki Sovyet ordusunun zorlanmaya başlamış olmasıydı. Basit bir silah Kızıl Ordu’nun Afganistan sahasında hava hâkimiyetini yok etmişti. Tarihçi Jeremy Black, Dünya Tarihinde Askerî Strateji başlıklı kitabında, o sırada “Amerikan askerî stratejisi artan bir şekilde nükleere yakın bir savaşın kazanılabileceğine dair bir güven üzerinde yoğunlaşmaktaydı” diyerek, Haçlı Seferi’nin nükleer silah boyutuna işaret eder (Timaş Tarih 2021, s. 359).

Nitekim Westminster konuşmasından bir yıl sonra Reagan, 23 Mart 1983’te, ABD’nin “Yıldız Savaşları” denilen Stratejik Savunma İnisiyatifi’ni (SDI) başlattığını ilan etti. Uzaya konuşlandırılacak silahlarla Sovyet uyduları ve füzeleri imha edilecekti. Guam’dan ateşlenen bir Amerikan roketi sahte nükleer başlık taşıyan bir füzeyi vurdu. Ancak bu girişimin Sovyetler Birliği’ni müzakereye çekmek için yapılan bir blöf olduğu söylendi.

O sırada ABD açık denizlerde devriye gezen nükleer denizaltılardan başlayıp ülke topraklarına doğru halkalar hâlinde daralan bir savunma hattı, Rusya ise Kaliningrad’dan Orta Asya’ya kadar bir erken uyarı ve mukabele sistemi üzerinde çalışıyordu.

Günümüzde Roscosmos Başkanı Yuri Borisov’un açıkladığı,........

© Veryansın TV


Get it on Google Play