menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Caz yapmak

42 2
12.05.2024

Yavuz Alogan yazdı…

Geçen gün aklıma Yalçın Küçük’ün caz (Jazz) müziği tanımı geldi. Galiba şöyleydi: “Caz yüzeysel izlenimlerin ısrarlı tekrarlanımıdır.” Dinlerken asla emin olamıyorsunuz, iç ritminize uymadığında müziğin ne anlattığını, doğaçlamanın nasıl bir sürpriz hazırladığını bilemiyorsunuz. Argoda kullanılan “Caz yapma” deyimi belki de bu belirsizliği yansıtıyor.

Oysa mesela Bethooven’ın 5. Senfonisi için aynı şey söylenemez. Başına ne geleceğini bilmese de insanın zafer umuduyla sonuna kadar savaşmaya yazgılı olduğunu anlatır. Napoleon’un Viyana’yı döven topları gibi kaderin kapıya gümbür gümbür vurduğunu işitirsiniz. Dokuzuncu Senfoni ise dünyanın bütün acılarına neşeyi överek baş kaldırır. Ya da Fritz Kreisler’in “Liebesleid”i mesela… Bu dokunaklı müzik kulaklarınızdan girerek ruhunuzu aşk acısıyla doldurur.

Notanın ya da sözün bir şey söylemesi gerekir. Siyasette de böyledir. Birkaç basit beka teması üzerinden sürekli tekrarlanan, neredeyse hepsi “Peki n’olacak şimdi?” sorusuyla birlikte aynı boşluğa açılan yüzeysel izlenimler, seçmenin, hatta partilinin bile kulağını bir tür siyaset kakafonisine alıştırıyor. Siyasetin kakafonisi (ses uyumsuzluğu) tarihin uğultusundan ve halkın yakınmalarından uzaklaşıp uçuşarak kayboluyor.

Şimdi bu aşamadayız. Siyasetçinin ya da siyasî mesaj veren kamusal şahsiyetin ısrarla tekrarladığı yüzeysel izlenimler insanların yaşamakta oldukları hayatla etkileşmiyor, hatta ona temas bile etmiyor. Hangi sorunu kaç kişi hangi yönlerden ele alıp ne kadar irdeleyebilir, mevcut gerçeklikle bağdaşmayan çözümler icat edip bunları ne zamana kadar papağan gibi sıkılmadan tekrarlayabilir? Sanki sonsuza kadar… Yurttaş, giderek çözümsüz sorunların varlığına alışıyor.

Elbette bunda siyasete yön veren şahsiyetlerin ideolojik bulanıklığı da önemli bir rol oynuyor. Muhalefet liderliğine soyunan şahısların şöhretleri muhakkak, siyasî kimlikleri meçhul. Herhangi bir toplumsal sınıfın, en azından toplumun örgütlü bir kesiminin ihtiyaç ve taleplerini temsil etmiyorlar. Kendilerini seçen parti kurullarına karşı bile yasal güvence altına alınmış sorumlulukları yok. En dar kadro içinde kısa paslaşmalarla karar alıyor, doğaçlama yaparak kaygan ahtapot kollarıyla herkesi kavramaya çalışıyorlar.

Mesela adam Eyüp Sultan’da takke giyip Kuran okuduktan sonra Anıtkabir’e gidip ihtiram duruşu gösteriyor, gerektiğinde parmaklarıyla kurt işareti yapıyor fakat Deniz Gezmiş’in kabri başında devrimci nutuk da söylüyor, Cübbeli........

© Veryansın TV


Get it on Google Play