menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyasal İslamcılığın savruluşu

48 17
17.06.2024

Şahin Filiz yazdı…

İnsan, günlük yaşamında çevresindeki olaylarla, olgularla ve farklı türdeşleriyle sürekli ilişki içindedir. İç dünyası, bir yandan bu ilişkilerin yönünü belirlerken bir yandan da bu ilişkiler eliyle her an yeniden biçimlenir. Karşılıklılık, diyalektik bir süreçle devam eder. İlk bakışta insanın bir ağaç, bir kişi ya da bir olayla ilişkisi çok sıradan görünebilir. Ne var ki soyut bir düşünce, bir duygu ya da bir dinle ilişki kurması sanıldığı kadar yalın değildir. Din-insan ilişkisi çok karmaşık ve çok boyutlu bir nitelik gösterir.

İnsan bilmediği herhangi bir kişi, olay ya da olguyla kazara karşılaşıp bunu ilişkiye dönüştürebileceği gibi, sona da erdirebilir. Devam edecekse karşıdaki nesneyi bilmek ister, bu çağdaş fenomenolojide nesneye yönelmektir, yönelimselliktir. Bir nesneye yönelmek, önce onu merak etmek ve sonra bilinç merkezli olarak onu kavramaktır. Merak ve yönelmek yoksa, bilmek de olmaz. Bilinmeyen bir şeyle ilişkide bulunmak, bırakın insanı, diğer canlılar için dahi düşünülemez.

Din ile siyasal ilişki kurmak, dini paranteze alıp onu siyasal bir nesne gibi görmektir. Siyasal içgüdüyle belirlenmiş bir yönelimsellik, dini bilme merakını değil, dini, siyaset üstünden yorumlama itkisinden kaynaklanır. Din, siyasete ve onun araçları olabilecek her türlü malzemeden biri haline getirilir. Eğer din, siyasal amaçları gerçekleştirmek için “zamanın ruhu”na uygun bir avadanlık olarak seçilirse, buradan din bilgisi değil, siyasal dincilik peyda olur. Yönelimsellik din odaklı bir bilmeyi ve yorumlamayı değil, siyasal çıkar odaklı araçsallığın tutsağı olur. Buradan doğal olarak fenomenolojik bir bilgi çıkmaz, bilinçli bir yöneliş doğmaz, sınanabilir bir gerçeklik keşfinden söz edilemez. Din ile ilişki, bilinç merkezli olmaktan çıkmış, bilince rağmen insanın kendi kendisine dayattığı bir siyasal silah haline gelmiştir. Bu silahın iki namlusu vardır: Biri kendisine, ikincisi yaşadığı topluma yönelmiştir.

İnsanın bilmeye yazgılı doğal merakı, kendisiyle savaşa dönüşen yönelimsel bir sapmaya uğrar. Siyaset arenası, dini, bu yönelimsel sapmanın meşrulaştırıcı manivelası olarak kullanmak için ahlaktan soyutlanmaya hazırdır. Ahlak-sız bir siyaset ancak dini siyasal çıkarların sürekli tüketilen malzemesi olarak yanında bulundurmaya muhtaçtır. Sıyırıp attığı ahlakın yerine dini koyarak meşruluğuna inandırmak böyle bir siyasetin en temel yöntemidir. Ahlakını yitirmiş bir siyasetin bu boşluğu doldurmak için dini yedeğine almaktan başka çıkar yolu yoktur. İşte bu, İslam dünyasında siyasal İslamcılığı (Şeriatçılık örneğin), Hıristiyan dünyasında siyasal Hıristiyanlığı (Haçlı ideolojisi ve barbarlığı) ve Yahudi dünyasında siyasal Yahudiliği (Siyonizm ve barbarlığı, örneğin) doğurur.

Dinler tarihi ve karşılaştırmalı teolojiye girmeyeceğim.

Siyasal İslamcılığa dönelim.

Onlarca yıldır siyasal İslamcı olarak bildiğimiz bir kısım insanlar için sosyal medya adeta “Ağlama Duvarı” olmuştur. Ya da Kiliselerde perde gerisinden Papaza itiraf edilen günah çıkarma mekanları gibi kullannılıyor diyebiliriz. Bazı siyasal İslamcılar karmakarışık bir ruh halinde olduklarını sosyal medyada açıkça dillendirmekle ilk aşamayı geçmeye başladılar. Kendilerince mutlu sona doğru ilerlerken ikinci aşamaya ulaştılar. Birçoğunun Türk kamuoyuna açık itiraflarında ortak vargıları şöyle: “Ömrümce hakikat sanıp inandığım her şey boşmuş. Her şey Kur’an’da vardır ve bütün meselelerimizi Kur’an sayesinde çözüme kavuşturabiliriz, diye inanmak nasıl da yanıltıcıymış; yıllarca yaptığım dini araştırmalar beni bu noktaya zorunlu olarak taşıdı. Artık akıl duvarına çarpınca bütün inançlarımın temelsiz olduğunu açıkça gördüm. Bir ömür süren dinsel dünyamı bir çırpıda bırakmamı kimse bekleyemez, kolay mı? Bütün hayatımı Kur’an ve onun emirlerine göre düzenlemişim, şimdiye kadar neredeydin, yeni mi uyandın, demek abestir. Evet, yeni uyandım. Şimdi artık akla, bilime ve yaşama kökten ters düştüğünü anladım ve inancımı tümüyle bırakmaya kesin olarak karar verdim”.

İtalik yazıyla özetlediğim bu itiraf modeli, zihinsel ve ruhsal olarak savrulan hemen bütün siyasal İslamcıların ortak dilidir. Ama sonunda, “artık Müslüman değilim” cümlesi pek telaffuz edilmez. Üçüncü aşamada bu açıkça dillendirilecek midir şimdilik son aşamayı beklememiz gerekecek. Öznel dünyalarının “Karanlık çağı”ndan araştırmalarıyla kurtulup “Kişisel Aydınlama” dönemini “yakaladıkları”nı ilan-ı akılla bildirirken dahi,........

© Veryansın TV


Get it on Google Play