Kötülüğün psikolojisi
Şahin Filiz yazdı…
Psikiyatrist M. Scott Peck, 2000’lerde yazdığı kitabına bu başlığı koyuyor. Ona göre “kötülük bir ruhsal hastalıktır ve diğer psikiyatrik hastalıklar kadar araştırılması ve çalışılması gerekir”.
Neden bazı insanlar kötüdür? Kötülük neden vardır? Yeryüzünde kötülük ve kötüler olmasa, bunun yerine iyilik ve iyiler egemen olsa gibi serzenişleri halk arasında çok sık duymaktayız. Sonuçta bu, gerçeklere uymayan bir serzenişten ibarettir. Çünkü kötülük, en az iyilik kadar vardır ve var olmaya devam edecektir. Kitap “daha çok biz insanların karanlık yönü ve toplumumuzun kötü bireylerini konu alıyor”. Yazar, “kötülüğün psikolojik olduğunu gösteren bilimsel veriler henüz yeterli değil” tespitini girişte dile getirse de 250 sayfalık çalışmasında kötülüğün psikiyatrik bir vaka olduğunu kanıtlamaya çalışmakta; bu tezini psikoterapi seansları uyguladığı hastalarıyla olan diyaloglarından örnekler vererek somut verilerle destekleme yoluna gitmektedir.
Kötülük ve kötüler hakkında bu yargılarda bulunabilmek için yazar, okurlarını, “bu yargılara varabilmek için önce kendimizi yargılamaya ve iyileştirmeye başlamalıyız” diye uyarır.
Kötülüğü belki de psikiyatri tarihinde ilk kez bir “hastalık” olarak tanılama girişiminde bulunan Peck, nasıl iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin “bilimsel” bazı önerilerde bulunuyor.
Kötülük vardır ve bunu yok etmeye ya da yok saymaya çalışmanın anlamsız olduğu açıktır. Ama kötülüğün ne olduğu hakkında yanıtlar üreten alanlar genellikle soyut felsefedir, oysa ona göre kötülük tanısına ad koyup onu bir psikiyatrik hastalık türü olarak belirledikten sonra bilimsel yolla iyileştirmek tek çıkar yoldur şeklindeki görüşü büyük ölçüde haklılık payı taşısa da yeterli değildir. Bu noktayı tartışmak başka bir yazının konusu olmakla birlikte şunu vurgulamadan geçmeyelim: Yazar, bilimsel otoritenin ahlaksal yargılara varmasını “ciddi bir tehlike olarak görür. Tehlikelidir çünkü bilime hak ettiğinden çok daha fazla otorite veriyoruz. Bunun iki nedenle yapıyoruz. Birinci neden, bilimin sınırlarını anlayamamamız. İkinci nedense otoriteye çok bağımlı olmamız”. Buna göre kötülük bir hastalık olarak tanılansa da onu iyileştirmenin tek ve vazgeçilmez yolu salt bilim değildir sonucuna varabiliriz. Kaldı ki yazar, psikiyatrların kötülere sevgi ve şefkatle yaklaşmakla ancak onları iyileştirebileceğimizi savunarak bu görüşünü destekler. (s. 265) Ancak kitabın başında, “tek iyileştirme yolu bilimdir” yargısıyla düştüğü çelişkiyi kitabın sonuna doğru gözden kaçırdığı ortadadır.
O halde biz bu çelişkiyi bir yana bırakalım. Kötülüğün psikiyatrik bir hastalık olduğu tezine katılmamamız için herhangi bir neden yoktur. Ne var ki bilimsel olanın yine yalnız bilimsel yolla iyileştirileceği tezinin ilk yargı kadar su götürmez kesinlikte olmadığını anlıyoruz.
Şimdi Peck’i izleyelim.
Kötü insanları en çok etkileyen şey, güçtür. Güce ve iktidara kavuşmak, kötüleri daha kötü; kötülüğe eğilimli olanları da tescillenmiş kötü yapar. Para, mal, otorite, yetki, çok farklı zenginliklerden beslenen güç, kötülüğü azdırır ve önlenemez bir zulme vardırır. Güç, bu anlamda iyi ile kötüyü pratikte görmemizi sağlar. Kötüler, güçsüzken bu denli cüretli olamazlar. Ben-severlik, güçle birlikte azgınlaşır ve başkalarına otorite kurmayı tek amaç sayar. Güçsüzken kötülükte çekingen olması, ben-severliğini merkeze yerleştirecek güvene yeterince sahip olmadığını düşünmesindendir. Yeterli bir güce ulaşır ulaşmaz kötülük yapmaya devam edecektir. Kötüyü kötü yapan şey, kötü işler yaptığını kabul etmemesi ve kötülüğünün ortaya çıkmasına katlanamamasıdır.
Kötülüğü ve kötü insanı nasıl fark ederiz?
Peck, önce kendimize karşı dürüst olmamızı salık verir. Çünkü ancak kendimize karşı dürüst olursak sık sık kötülük yaptığımızı görebiliriz. Eğer bunu fark etmiyorsak yeterinde dürüst değiliz demektir. Bu da kötülüktür. Eğer kötü insanları kanunsuz........
© Veryansın TV
visit website