menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Siyonizm’in Amerikan neocon jeopolitiği üzerine etkisi

99 1
21.01.2024

Cem Gürdeniz yazdı…

İsrail, Siyonist ideolojinin bir sonucu olarak Filistin topraklarında kurulduğunda, kurucu ataları tarafından sosyalist ve laik bir devlet olarak tasarlandı. İsrail’in Kibbutzları Sovyetlerin Kolhozları ile aynı perspektife ve yönteme sahipti. Hatta bazı ülkeler İsrail’i Sovyet Komünist modeli teşvik ettiği gerekçesi ile geç tanıdılar.

Siyonizm, Avrupa’daki antisemitizm sorununu, Yahudiler için bağımsız bir devlet oluşturarak çözmeyi amaçlayan bir ideoloji olarak ortaya çıktı. Filistin topraklarının bir kısmı BM tarafından 29 Kasım 1947’de alınan Genel Kurul kararı ile İsrail devletine verilmiş olsa da Filistin topraklarının tamamı iki devletli çözümün aksine Siyonist projenin hedefi haline geldi. 1948 sonrası üst üste yaşanan Arap İsrail savaşları sonrasında dış ve iç cephede güç kazanan Siyonistlerin, Filistin’deki yerleşimci-sömürge projelerini kolaylaştırmak için sosyalist ve laik çerçeveden uzaklaşıldı ve dincilik kullanıldı. Böylece Tevrat ve İncil’in Exodus (Göç), Geri Dönüş, vaat edilmiş topraklar gibi kavramları öne çıkarıldı. Siyonizm’in öncülerinden Ben Gurion ünlü söylemi “Topraksız bir halk için halksız bir toprak”, Filistinlileri yok sayarak Siyonizm’in dinci ve milliyetçi kökenlerini ortaya çıkardı. Ona göre tarihi topraklarda Filistinliler yok Araplar vardı. Teorisine göre yerleşik Araplar sınır dışı edilebilirdi. 1969’da dönemin Başbakanı Golda Meir de bir röportajında şöyle diyordu: “Filistin halkı diye bir şey yoktur… Biz gelip onları dışarı atmış ve ülkelerini almış değiliz. Onlar yoktu.” Aynı yıl, Siyonist lider Menachem Begin, Filistin’in varlığını reddetmenin yaşamsal önemine her konuşmasında vurgu yapıyordu. Böylece Siyonizm, Theodor Herzl’in ütopyasından Filistin’i Filistinli sakinlerden kovmayı amaçlayan sömürgeci ve dinci bir harekete dönüştü. 1948’deki resmi kuruluşundan bu yana Yahudi Devleti’nin temel ilkesi Filistinli Arapları kabul etmek değil, dışlamak olmuştur. Bugün İsrail nüfusunun yaklaşık ’sini teşkil eden İsrail vatandaşı Filistinliler bile Yahudi İsrail vatandaşlarının ayrıcalıklardan ve avantajlarından yararlanamıyor. İkinci sınıf vatandaş olarak hayatlarına devam ediyorlar. Dünyada yaklaşık 15 milyon Yahudi var. Bunların 9 milyonu İsrail’de, 5 milyon ise ABD’de yaşıyor. Ayrıca Fransa (450 bin), Kanada (392 bin), Büyük Britanya (292 bin), Arjantin (180 bin), Rusya (165 bin), Almanya (118 bin), Avustralya (118 bin), Türkiye (15 bin), İran (8500), Fas (2 bin) ve Tunus’ta bin Yahudi yaşıyor. Bu yönü ile İsrail dünyada Yahudilerin azınlık olmadığı tek devlet. Siyonizm, MS 70’ten sonra neredeyse 2 milenyum diasporada yaşayan dünya Yahudilerini, Filistin’de devlet kurmaya hazırlayan ve eyleme geçiren ideolojinin adıdır. 1948 yılında BM’nin kararı ile İngiliz sömürgesi Filistin toprakları üzerinde kurulması ile Siyonizm ideolojik hedefini başarmıştır. Bugün de 1948’de kurulan devletin, dini kitaplarda geçen ve Türkiye topraklarını da içeren Arz-ı Mevud sınırlarına kadar genişlemesi açık devlet politikası olarak resmen deklare edilmese de uygulanan dış politika ve güvenlik politikası buna işaret etmektedir. Bu kapsamda Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinli Arap nüfusun Mısır’a ve Ürdün’e sürülmesini hedefleyen deklarasyonlar her seviyede açıkça yapılmaktadır.

İsrail’in, bugün için kendi askeri gücü ile ABD destekli siyasi güce dayalı Yahudi Üstünlüğüne (Jewish Supremacy) odaklanan katı görüşlüler içinde en karmaşık alan din konusudur. Sayısız uluslararası hukuk ve silahlı çatışma hukuku ihlallerine rağmen, birçok İsrail yanlısı dinci ve Siyonist fanatikler bu suçları meşrulaştırmanın bir yolu olarak dini hukuk ve “Tanrı’nın vaadi” gibi soyut kavramlara yönelmiştir. 1971’de dönemin Başbakanı Golda Meir, Fransız Dergisi Le Monde‘a şöyle demişti: “Bu ülke, bizzat Tanrı’nın verdiği bir sözün yerine getirilmesi olarak var. Ondan meşruiyetinin hesabını sormak saçma olur”. Bu tip politikacılarla Siyonizm zaten milliyetçi bir temele sahipken bu kez dini bir temele de sokulmuş oldu. İsrail’in yıllar içinde sosyalizm ve laiklikten uzaklaşarak dinci karaktere bürünmesinin sadece İsrail topraklarındaki Yahudi inancını takip edenlere değil, dünyadaki diğer 6 milyon Yahudiye de etkisi oldu. Böylece İsrail dünyadaki tüm Yahudileri temsil eden bir konumda Yahudi inancı adına hareket eden devlet durumuna geldi. Yahudilerin gerek İkinci Dünya Savaşı öncesi ve gerekse savaş sırasında ezilen halklar olarak uğradığı pogromlar ve Holocaust ’un dünya ulusları üzerinde yarattığı etki empati yolu ile onlara koruyucu sosyo psikolojik bir kalkan sağladı. İsrail devletini koruyan bu kalkan, her koşulda bu devletin yaptıklarının eleştirilmesini, kınanmasını ve durdurulmasını engelledi. En küçük eleştiri anti semitizm olarak damgalandı. İsrail’in yasadışı eylemlerine muhalefet etmek, kınamak veya suçlamak “anti-semitizm” ile damgalandı. Holocaust İsrail eğitim sisteminin asli psikolojik silahına dönüştürülerek İsrail’in devlet politikası olarak Filistin halkına yaptığı her türlü kötülük meşrulaştırıldı. İsrail, hukuk ve ahlak dışı eylemlerini meşrulaştırmak için antisemitizm suçlamalarını ve soykırımın mirasını sonuna kadar ve kötüye kullandı. İsrail bir şekilde ABD desteğini de alarak kendisini hukukun üstünde gördü ve uluslararası sözleşmeler, BM kararları veya temel etik ve ahlaki standartlar tarafından dokunulmaz hale getirildi. İsrail Başbakanı Ariel Şaron, İsrail’in meydan okumasını en iyi şekilde 2001’de dile getirmişti: “İsrail’in başkalarını yargılama hakkı olabilir ama kesinlikle hiç kimsenin Yahudi halkını ve İsrail Devleti’ni yargılama hakkı yoktur.” Ancak Güney Afrika Cumhuriyeti bu iddiayı 11 Ocak 2024 günü Uluslararası Adalet Divanında İsrail aleyhinde açtığı Soykırım Davası ile yerle bir etti.

ABD ve AB’de çok etkili olan Yahudi sahipli medya, sinema, reklam, finans, ticaret firmaları ile akademi dünyası anti semitizm silahını çokça kullandı. Diğer yandan diasporadaki Yahudi sermayesinin ve nitelikli insan gücünün tarih boyunca en güçlü devletlerin himayesine girmesi ve söz konusu devletlerin kullanımına sunulması İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin de işine geldi. Nitekim Truman, Başkan Roosevelt’in aksine bağımsız Yahudi devletinin Filistin’de kurulmasına izin vermekle kalmadı, İsrail’in koruyucusu oldu. 1960’lardan sonra başta Leo Strauss gibi Amerikalı Yahudilerin teorisyeni olduğu Neoconlar ortaya çıktı ve Yahudilik ile Hristiyanlığın (Judeo Christian) ortak mirasını gündeme taşıdılar. Amerikan gücünün Amerikan jeopolitik hedefleri için gerektiğinde acımasızca kullanılmasını savundular. 11 Eylül 2001 sonrası ABD yönetimi tamamen neoconlara teslim oldu. Aynı dönemde ABD-İsrail iş birliği benzeri görülmemiş düzeylere ulaştı; İsrail, “Teröre Karşı SavaşGWOT “ta kendisini ABD’nin en önemli müttefiki olarak ilan etti. Zira 11 Eylül sonrası Amerikan yönetimi tamamen neoconlara geçmişti. Aynı dönemde de Türkiye’de FETÖ ve işbirlikçileri tarihlerinin en parlak dönemini yaşıyordu. FETÖ’nün neoconların en ciddi yatırımlarından birisi olduğunu........

© Veryansın TV


Get it on Google Play