Mavi Vatan madenciliği ana vatan madenciliğine benzemesin!
Cem Gürdeniz yazdı…
2006 yılından itibaren Türk deniz jeopolitiğine kazandırdığımız Mavi Vatan teriminin içinde vatan kelimesinin geçmesinin temel nedeni ana vatanın ayrılmaz parçaları olan iç sular ve kara suları dışında kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeyi de kapsayan deniz yetki alanlarımızın deniz dibini ve deniz dibinin de altındaki yer kabuğunda canlı ve cansız kaynakların sahipliğini devletimize ve milletimize vermiş olmasıdır. Kıta sahanlığı ana vatanın deniz dibindeki devamıdır. Deniz dibinin ötesindeki yerküre derinliklerinde bulunan gaz hidratlar dahil hidrokarbon kaynakları başta olmak üzere tüm değerli madenler bizimdir. Özellikle ekonomik ve stratejik önemi her geçen gün artan nadir metaller de en az bugünün hidrokarbon kaynakları kadar değerlidir. Bu madenleri içeren kıta sahanlığımız, vatan kadar kutsal ve vazgeçilmezdir.
İsrail, Mısır ve GKRY’nin Doğu Akdeniz gaz keşifleri sonrası Ankara, Mavi Vatan diplerindeki zenginliklerin çıkarılması için gayretlerini artırdı. 2013 sonrası çok ciddi devlet yatırımları ile 2 adet sismik ve 3 adet sondaj gemisi tedarik ederek büyük atılım içine girdi. Aynı yıl petrol kanunu değiştirilerek yurda yabancı sermaye ve teknoloji transferi çekebilmek için önceden örneği görülmemiş seviyelerde ciddi tavizler verildi. Bu kapsamda içinde çoğunluk yabancı hissedarların bulunduğu firmalara deniz diplerinde bulunacak kaynaklardan elde edilecek gelirin ’sinin verilmesi ya da kabotaj kanuna aykırı şekilde sismik ve sondaj gemilerimizde yabancı personelin çalıştırılması mümkün oldu. Ancak aradan geçen 10 yıl içinde, yapılan yatırımların ve verilen tavizlerin büyüklüğüne kıyasla ülkemizin Mavi Vatan diplerinden kazandığı katma değer çok azdır. Bu menfi sonuca rağmen Türkiye’nin tarihinde ilk kez donanma ve sahil güvenlik güçleri dışında Mavi Vatan’a yönelişi ve denizlerin değerinin kamuoyunda anlaşılmasına sağladığı katkı, önemli ve büyüktür. Diğer yandan Akdeniz’de 2014-2020 arasında gerek kendimizin gerek KKTC kıta sahanlığı içinde yapılan sismik araştırmalar ile kısmi sondajlardan elde edilen sismik ve morfolojik bilgilerin mevcudiyeti de çok değerlidir. Ancak bu bilgiler ve sahip olduğumuz sismik ve sondaj filosu, Akdeniz’de halkın yararına henüz ekonomik katma değer üretmemiştir. Özellikle 22 Kasım 2020 tarihinde Akdeniz’in açık deniz alanında yaşanan Türk bayraklı konteyner gemisi La Rosaline-A skandalından sonra Akdeniz kıta sahanlığı faaliyetlerimize ara verilmiştir. Bugün için Akdeniz’den deniz dibi madenciliğinden ülke ekonomisine bir katma değer söz konusu değil. Ancak deniz jeopolitiğine sağlanan katma değer yüksektir. Diğer yandan Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise 2007 ‘de ilan ettiği lisans sahalarında KKTC’nin haklarını gasp ederek sismik ve sondaj faaliyetlerine devam ediyor. En önemlisi adanın güney batısında Türk kıta sahanlığına mücavir 1,4,5,6,7 numaralı sahalardan 6 numaralı sahada sondaj çalışmalarını sürdürüyor. Ancak Ankara, kıta sahanlığımızın sınırlarını 18 Mart 2020 tarihinde BM’ye deklare ettiği halde ABD ve AB’nin yaptırım tehditleri nedeniyle hakkımız olan alanlarda ne sismik ne de sondaj çalışmaları yapıyoruz.
Akdeniz’den çekilme sonrası 2020 kışından itibaren kıta sahanlığı araştırmalarında yoğunluk Karadeniz’e verildi. Bu çerçevede Karadeniz’de batı kesimde Romanya deniz yetki alanına yakın Sakarya sahasında doğal gaz rezervlerinin bulunması ve sondaja geçilmesi çok önemli bir gelişmedir. Zira tarihimizde ilk kez kıta sahanlığımız içindeki bir deniz dibi alanından somut fayda elde edilecek süreç başlamıştır. Her ne kadar Enerji Bakanlığı geçen günlerde bu sahadan günde şimdilik 5 milyon M3 doğal gaz çıkarıldığını deklare etmişse de Türkiye’nin günlük gaz tüketiminin yıllık 50 milyar M3, günlük yaklaşık 130 milyon M3 olduğu göz önüne alınırsa söz konusu miktarın son derece sembolik olduğu anlaşılmaktadır. Herşeye rağmen karasularımız dışında bir ilkin başarılmış olması çok önemlidir. Bu kapsamda diğer bir husus, Karadeniz Sakarya gaz sahasına yabancı ortaklarla ne kadar yatırım yapıldığı; rezervlerin gerçek büyüklüğü, sondaj ve sismik gemilerinin işletilmesi ile ilgili finansal bilgiler kamuoyu ile paylaşılmamış olmasıdır. Karadeniz’de Akçakoca’da iç sularımız içinde doğal gaz çıkarılma işlemi günlük 3 milyon M3 olarak devam etmektedir. Sakarya ve Akçakoca birlikte değerlendirildiğinde bugün için Mavi Vatan Türk milletine sembolik de olsa günde 8 milyon M3 doğal gaz tedariği ile hizmet veriyor. Ancak yakın ve orta gelecekte bu miktarın hızla artacağına olan inancımızı belirtelim.
Ege’de 11 Kasım 1976 Bern Mutabakatı ile kıta sahanlığında her türlü sismik araştırma yasaklandığından bu denizde de bir faaliyet söz konusu değildir. Buna karşılık Kuzey Ege’de Yunanistan Taşoz Adasının 6 millik karasuları içinde sondaj ve petrol çıkarma faaliyetlerine devam ediyor.
Mavi Vatanda durum böyle iken ana vatanda maden arama ve çıkarma faaliyetleri tarihimizde eşi benzeri görülmedik seviyede yoğun ve hatta gelecek nesillerin hem ekolojik hem de ekonomik çıkarlarını zedeleyecek boyutlarda devam ediyor. Türkiye’de gerek hidrokarbonlar gerekse madenlerin aranması, bulunması ve çıkarılmasında iki kurum hizmet veriyor. Bunlar hidrokarbonlar için TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) diğeri de 1935’te Etibank ile kurulan MTA (Maden Tetkik ve Arama) Genel Müdürlüğüdür. (Etibank’ın 2002’de kapatıldığını hatırlatalım.) Her ikisinin bürokratik yönetimi 2018 yılında kurulan MAPEG (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) tarafından icra edilmektedir. Madenciliğe yönelik ruhsatlar ve denetimler bu birimin görevleri arasındadır.
Madenler milyonlarca yıl süren jeolojik olaylar sonucunda oluşan varlıklar olarak bir ülkenin en önemli zenginlikleri arasındadır. Madenlere sahiplik, devletler arasında savaşlara neden olmuştur. Zayıf ülkelerin zengin kaynaklara sahip olması onları emperyalizm karşısında kışkırtmalara açık hale getirir. Bugüne kadar uluslararsı maden tekelleri zayıf ülkelerin yer altı kaynaklarına sahip olabilmek için iç karışıklık çıkarmış, savaş ve darbeleri teşvik etmiştir. Diğer yandan madenler bir kez tüketildikten sonra yerine yenilerini koyabilme olanağı olmayan kaynaklardır. Bu nedenle rasyonel şekilde işletilmeleri gereken, toplumun ortak mallarıdır. Ana Vatan madenciliği, doğası gereği tarım, akarsu, göl, kıyı, turizm, ormanlık alanlar ve yerleşim birimleri ile her seviyede ve kapsamda etkileşim içindedir. Dolayısı ile yer altı zenginliklerinin çıkarılırken ve işletilirken mevcut ve gelecek nesillerin ekonomik ve ekolojik çıkarlarına uygun şekilde ele alınması gerekir. 4,5 milyar yaşındaki yerkürenin ülkemiz tabanında yer alan........
© Veryansın TV
visit website