menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupa için güvenlik hamlesi (SAFE) programı ne kadar gerçekçi?

32 1
09.11.2025

Cem Gürdeniz yazdı…

Soğuk Savaş sona erdiğinde Avrupa, refah toplumunu kurmuş ancak jeopolitik reflekslerini kaybetmişti. NATO’nun koruması altında güvenliğini ABD’ye emanet eden kıta, stratejik tembelliğe alıştı. Donanmalar küçültüldü, hava kuvvetleri zayıflatıldı, zırhlı birlikler dağıtıldı. Caydırıcılığın yerini ekonomik refah aldı. 1993 Maastricht Antlaşması’yla Ortak Dış ve Güvenlik Politikası gündeme gelse de bu çabalar uzun yıllar kâğıt üzerinde kaldı. Avrupa’nın kendi krizlerine —örneğin Yugoslavya’ya— müdahalede bile ABD’ye muhtaç kalması, kıtanın askeri özerklik kapasitesinin ne kadar zayıf olduğunu gösterdi. 1999 Helsinki Zirvesi’yle bu eksikliklerini gidermek için önemli kararlar aldılar. 2003 yılına kadar 15 tugaydan oluşacak 60 bin kişilik bir acil müdahale gücünü 60 günde kriz bölgesine intikal ettirecek şekilde bir yapılanmaya gittiler. Bu arada Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) içinde, NATO olanak ve yeteneklerinden faydalanmayı hedeflediler. Karar alma yapısını NATO’dan bağımsız tutarak, NATO’nun istihbarat, haberleşme, başta hava ulaştırma (airlift) olmak üzere lojistik yeteneklerinden yararlanabilme yolunu zorladılar.

AB ilk siyasi-askeri irade sınavını, ABD’nin 2003 yılı baharında başlattığı Irak’a Özgürlük Harekâtı’na destek konusunda verdi. İkiye bölündüler ve görüldü ki, AB’nin yarısı Irak’tan uzak duruyordu. Aynı durum 2011 yılındaki Libya Krizi’nde yaşandı. De Gaulle’ün 1966’da Fransa’yı NATO’nun askeri kanadından çekmesi, bu bağımlılıktan kurtulma arayışının erken örneğiydi; ama Avrupa genelinde “bedava savunma” anlayışı değişmedi. Doğal olarak AB üyelerinin büyük çoğunluğunun NATO üyesi olması da bu karmaşık durumda rol oynadı. Bu durum, ortak savunma kimliği geliştirilememesinin bir diğer zorluğunu ortaya koydu. Ancak AB, ekonomik çekim merkezi olmaya ve genişlemeye devam etti. 2008 krizi sonrası AB, bu özelliğini de kaybetmeye başladı. Afganistan’a NATO’nun ISAF Harekâtı kapsamında ABD zorlamasıyla destek sağlayan AB ülkeleri kamuoyunun, Afganistan’da yaşanan başarısızlığı sorgulaması, bırakalım AB Savunma Politikası geliştirmeyi, NATO’nun durumunu bile sorgular hale getirdi. ABD, Avrasya’nın batısında kendi çıkarlarına ters düşecek bağımsız bir Avrupa istemedi. Gürcistan ve Ukrayna krizleri, renkli devrimler ve NATO’nun doğuya genişlemesi hep bu bağımlılık zincirini sürdürdü. Sonuçta Avrupa ekonomik bir dev olsa da stratejik özerklik bakımından cüce kaldı. 1999 sonrası 60 günde 60 bin kişilik acil müdahale gücünü kurmayı hedefleyen AB, 2014 yılında hedefi küçülttü. Acil müdahale gücünü, 1500 kişilik iki muharebe grubuna indirdiler. AB, 2014 yılına kadar ortak savunma kimliği altında 12 sivil görev ve 4 askerî harekâtta toplam 7000 askerini kullanabildi. Somut başarı sağladıkları tek alan, Atalanta Deniz Harekâtı ile Somali ve Aden açıklarında devam eden deniz haydutluğu ile mücadele oldu. 2022 sonrası Ukrayna Savaşı, bugün bırakalım AB’nin savunma politikasının etkinliğini, NATO’nun gücünü bile sorgulayan bir konuma sürükledi. Avrupa, ABD’siz savaşmak istemiyor; caydırıcılığı Washington’un nükleer şemsiyesiyle ve Atlantik yani deniz aşırı lojistik destek kapasitesiyle ölçülüyor. Ancak ABD de Avrupa’ya karşılıksız savunma sunmak istemiyor. Trump ise Avrupa’nın ABD’nin askeri endüstrisine bağımlı olmaya devam ederken ekonomik olarak ABD’ye rakip olmasını önlemek istiyor. Bugün Almanya başta olmak üzere gerileyen Avrupa ekonomisi, Trump’ın kazançlı çıktığını gösteriyor.

Ukrayna Savaşı sonrası, ABD’nin Asya-Pasifik’e yönelmesi Avrupa’yı kendi güvenlik mimarisini sorgulamaya itti. Trump’ın ikinci kez iktidara gelir gelmez 2025’te dile getirdiği, NATO üyelerinin millî gelirlerinin %5’ini savunmaya ayırması talebi Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı. Bu dış baskı, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i “ReArm Europe” girişimini açıklamaya yöneltti. Leyen özetle, “Avrupa artık bir barış projesi olmaktan çıkıp bir savunma projesi hâline gelmek zorundadır.” diyordu. Bu stratejinin finansal kalbi ise SAFE (Security Action for Europe) programı oldu. ABD’nin deprem yaratan bu hızlı geri çekilmesi, Avrupa’da savunma bütçesi artışı için kamuoyunun ikna edilmesi sürecini de başlattı. Avrupa’da 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren başlatılan Rusya’nın şeytanlaştırılması süreci, 2025 yılından sonra bu kez Rusya tehdidinin abartılarak büyütülmesi aşamasına geçirildi. Başta Baltık devletleri ve Almanya olmak üzere, halkı savaşa hazırlık çağrıları arttı. Evlerde sığınaklar inşa edilmesi ya da savaş için gıda ve su stokları yapılması gibi çağrılar ile ülke meclislerine getirilecek savunma bütçesi artışlarına kamuoyunun hazırlık yapması sağlandı. Rusya ekonomisinin küresel ekonomiye katkısının %2 olmasına rağmen Moskova’nın Avrupa’yı işgal edeceği propagandası ile mecburi askerlik sistemine geri dönüş yapan ülkeler oldu. Diğer yandan Avrupa halklarının değil,........

© Veryansın TV