Müslüman Bilinçte Tarih Şuuru
“Benim neslimin büyük günahı tarihini bilmemek, tarihine inanmamak ve bilhassa tarihinde kendinden bir şey devam ettiğine inanmamaktı. Gördüğümüz feci terbiyenin tesiri altında tarihi bir mezar ve bütün vekayii birer ceset gibi düşünüyorduk. Mazimiz bir dağdı, onu çıkmıştık, şimdi inmekle meşguldük. Ve talihin bizi iniş tarafında dünyaya getirdiğine kızmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktu.” (Ahmed Hamdi Akseki)
İslam Alemi olarak son dönem yaşadığımız kan donduran elim hadiseler, Müslümanların son yüz yıldaki dağılışının, parçalanışının, içine düştüğü tefrikanın, aydın entelektüel sınıfın siyasi basiretsizliğinin acı sonuçlarıdır. Toplumu çekip çevirecek, siyasi bir istikamet tayin edecek ricalin çeşitli sebeplerle gelişen olayların künhüne vakıf olamaması ya da işlerine öyle geldiği için sorumluluk almaması, uzun dönemde bugünkü elim hadiseleri sonuç olarak karşımıza çıkardı.
Ahmed Hamdi Akseki’nin de yukarıda alıntısını yaptığımız tespitinden yola çıkarak söyleyecek olursak, Müslümanların bilincinde tarih hiçbir zaman uyarıcı bir rol oynamadı. Bu büyük eksiklik günümüzde de ne yazık ki varlığını sürdürüyor.
Çok uzaklara gitmeden yarım asırlık tarihi sürece baktığımızda, Müslümanlar başlarına gelen elim hadiseler karşısında şaşkınlık yaşıyor. Yaşanan olayları, savaşları, katliamları, kendilerine karşı sürdürülen soykırımları, sanki ilk defa görüyormuş, ilk defa başlarına geliyormuş gibi algılıyor ve bir sürelik tepkilerle tavır alıyor. Ardı ardına yaşanan onca elim hadiseye rağmen ileriye dönük esaslı ve derinlikli düşüncelerle meselelerin tahlilini yapamıyor.
Çok değil yaşı elliyi bulanların hemen hatırlayacağı, hafızalarında canlanacağı o kadar çok emperyalist saldırı ve Müslümanlara karşı işlenen cinayet var ki, günümüzde yaşadığımız Gazze bu sürekliliğin bir parçası, devamı niteliğindedir. Biraz hafızamızı yoklarsak, günümüzde İslam’a ve Müslümanlara karşı girişilen amansız mücadeleyi daha iyi anlayacağımız kanaatindeyiz.
Önce Afganistan Modern Komünist Rusya tarafından işgal edildi. Yüzbinlerce Müslüman kıtalararası füzelerle, süpersonik silahlarla, uçaklarla, tanklarla toplarla katledildi. Fakat Afgan halkını ve savaşçı mücahitlerin karşısında direnemeyen Rusya’nın tabutuna bir çivi çakılarak geri gönderildi. Rusya 1979’da girdiği Afganistan’dan on yıl sonra 1989’da Kızıl Ordu’sunun hezimete uğramasıyla kaçarcasına çıktı. Savaş sonunda resmi rakamlara göre bir milyonun üzerinde Müslüman şehit oldu, yüz binlerce dul ve yetim kaldı. Sadece bununla da kalmadı. Zaten her alanda dünyanın en sıkıntılı ülkelerinden biri olan Afganistan, büyük yıkıma maruz kaldı, ülkede istikrar ve huzur kalmadı.
Rusya’nın Afganistan’ı işgal girişimi sonrasında İslam Ülkelerindeki birçok Müslüman Ruslara karşı savaşmak için Afganistan’a gitti, kitleler ayağa kalktı. Fakat dünya Müslümanları böyle bir hadiseden esaslı dersler çıkarıp emperyalistlere karşı ileriye dönük strateji geliştiremedi.
Aradan çok değil, üç yıl geçti ki Bosna’da, medeniyetin (!) merkezi Avrupa’nın ortasında Boşnak Müslümanlara karşı başka bir kıyım yaşandı. Tarihin en korkunç soykırımlarından biri, bütün Avrupa’nın hatta BM’nin gözetimi altında Sırplar tarafından gerçekleştirildi. Kızılhaç’ın resmi........
© Venhar Haber
visit website