Müjdeli zafer!
Endülüs denildiğinde Müslümanları derin bir hüzün kaplar. Asırlarca İslam’ın hâkim olduğu bu topraklardan Müslümanlar büyük acılarla atılmışlardı. Günümüzde Gazzelilerin muhatap olduğu katliama onlar maruz kalmışlardı. Çekilen o acılar asırlar boyunca da unutulmadı. Bugün güya Filistin’in acısına ortak olduğunu izhar eden İspanya’daki gösterilere ne kadar itibar edilir bilemem. Acaba tarihleri ile hiç yüzleştiler mi bilmiyorum. Endülüslü Müslümanlara uyguladıkları işkencelerden hiç pişmanlık duydular mı? Gazzelilerin acısına ortak olduğunu haykıran ancak sonuca hiç tesir etmeyen bu gösteriler de özel bir tuzak mıdır bilmiyorum. Bununla güya bir taraftan da kendilerini hümanist mi göstermiş oluyorlar? Her ne ise, Sevgili Peygamber efendimizin vefatının üzerinden 81 yıl geçmişti. İslam ordularının sancakları Avrupa’nın en güney-batı ucunda dalgalanmaya başlamıştı. Bu sancaklar ya kalıcı olarak dalgalanmaya devam edecek veya gerisin geri denize dökülecekti. Târık bin Ziyad, emrindeki dört gemi ve yedi bin mücahid ile 711 (H. 92) yılında Endülüs’e çıkarma yapmıştı. Derhâl fetih hareketine girişen Târık bin Ziyad Lekke Vadisinde güçlü Vizigot ordusuyla karşı karşıya geldi... Her türlü silâhlarla donatılmış düşman ordusu dağı-taşı dolduruyordu. Kralları Rodrigo, yüksek bir taht üstünde gururlu ve kibirli bir hâlde, İslâm ordusunun hareketlerini süzüyordu. Birliklerin disiplin ve düzenine hayran kalmıştı. Müslüman askerlerin her birinin üzerinde çok ince, zarif birer zırh göze çarpıyordu. Başlarında sarık, ellerinde kınlarından sıyrılmış gözleri kamaştıran kılıçlar vardı. Kumandanlarının etrafına dizilmişler, emirlerini dikkatle ve süratle yerine getiriyorlardı... Bu arada İslâm ordusundan beyaz bayraklı bir heyet ayrılarak kendilerine doğru yaklaşmaya başladı. Kral Rodrigo meraklanmıştı. Acaba bu heyet kendilerinden ne isteyecekti! Elçiler, Kralın yanına geldiklerinde; “Ey Kral! Seni ve tebaanı İslâm’a davet ediyoruz! Müslüman olursanız kardeşimiz olur, bağrımıza basarız. Kabul etmezseniz, cizye ve haraç vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu da reddederseniz, o zaman aramızı kılıç düzeltecektir!..” dediler. Kral Rodrigo onların bu cesaretine şaşırmıştı! Bunlar nelerine güveniyor ve bu kadar açık bir şekilde kendilerine böyle tekliflerde bulunuyordu!.. Sayıca en az yedi sekiz kat üstün idiler. Heyete gururlu bir şekilde bakarak; “Askerlerimin sayısını görmediniz galiba neye güvenerek benden böyle saçma bir dilekte bulunuyorsunuz?” dedi. Elçiler “Biz dinimizin emrini yerine getiriyoruz. Güç ve kudret sahibi Allah’tır. Bundan sonra kılıçlarımız konuşur” diyerek vakur bir şekilde geri döndüler. Lekke Vadisinde söz sırası kılıçlara gelmişti. Burada Lekke Irmağı akardı. Savaş, nehrin denize dökülen yerin yakınında olacaktı. Târık bin Ziyad elçilerden Kralın ret cevabını aldığında bir müddet düşünceye daldı. Gemilerle Endülüs’e doğru yol aldığı bir gecede Cenab-ı Hakk’ın kudretini azametini düşünerek O’nun dinini yayma yolunda........
© Türkiye
visit website