Sıradan insanlar milletin kaderinde doğru rol alırsa sonu zafer olur!
Ağustos ayı Türk tarihi için 1915’den itibaren hayli zor sahneleri içinde barındırır. Çanakkale’de “Conk Bayırı Süngü Hücumu” da Ağustos ayına denk düşer. 30 Ağustos 1922’de ise Türk’ün varlığı tüm dünyada tescil edilecektir. Varını, yoğunu, canını hiç düşünmeden savaş meydanına taşıyan bir milletin en haklı, en gururlu zaferidir 30 Ağustos. Askeri dehası ile tüm dünyayı dize getiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Nefsi müdafaa için değilse, savaş cinayettir” diye anacaktır o kanlı günleri. Barış için, birlik için, halkın refahı, eğitimi için mücadele edecektir hayatı boyunca.
Sıradan insan olan biz faniler gücümüzü çok küçümseriz. Oysa “biraz inanç, biraz ilgi, biraz azim ve vatan sevgisiyle aşılamayacak dağ yoktur.” Milli Mücadele kahramanlarını tanıdıkça bu cümle yükselir gönlümüzde.
Milli Mücadelenin isimsiz kahramanları olmasaydı, bugün Mustafa Kemal’in soyadı Atatürk olmazdı. Milli Mücadele ve sonrasında Türk Milletine sıklıkla vurgu yapması bu yüzdendir. O, 8 Temmuz 1919’da 9. Ordu Müfettişliği’nden ve askerlikten çekildiğinde sivil hiçbir giysisi yokken, milletinden gelen kıyafetlerle mücadeleyi yürüttüğünü hiç unutmadı. Hiçbir lider tek başına lider olamamıştır elbette, ancak hiçbir lider de milletini onun kadar, yönetim başta olmak üzere her alanda söz sahibi yapmamıştır. Bu eşi benzeri olmayan bir vefa göstergesidir, son nefesine dek sürmüştür.
Onlar sıradan doğdular, kahraman oldular “ Milli Mücadelenin İsimsiz Neferleri”
Milli mücadelede ailesini kaybetmesine aldırmadan bu vatanın kurtulması için kişisel sorunlarından çok daha önemli olduğunu görüp cepheye koşan Fatma Seher olmasaydı zafer olur muydu? Kendisi ile birlikte 700 erkek, 43 kadınla cephe cephe gezen Afyon’da, Sakarya’da ve 2. İnönü Savaşları’nda ciddi anlamda mücadele etmiş bir asker ve komutan olmayı tercih etti Fatma Seher. Oysa evinde yasını tutup, kapısını bacasını örter, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyebilirdi. Demedi, Mustafa Kemal’in Kara Fatma’sı oldu. 1.45’lik boyuyla düşmana kök söktürdü.
Ya Kastamonu İnebolu’dan milli mücadeleye katılan Şerife bacıya ne demeli? Bebeğiyle cepheye giden mühimmatı korumak için canını feda eden genç bir gelindi Şerife bacı. “Ben emzikli kadınım,bebeğimi ateşin önüne atamam,savaşmak bana mı düşer?” demek hakkı değil miydi?
Manisa Gördes’te Gördesli Makbule vardı,o da aşık olduğu adama yeni kavuşmuştu. Halil Efe ile 1 yıllık evliydi. Kocası askere gidince peşinden o da katıldı. Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmayı, vatanı uğruna kocasıyla omuz omuza savaşmayı tercih etti. “Kocam zaten mücadelede savaşmak er işi” dese kim ne diyecekti?
Giresun’da Pembe Hatun vardı. Milli mücadeleye gönüllü katıldığında yaşı 50’nin üzerindeydi. Kurtuluş Savaşı için Ankara’ya çağrılan 47. Gönüllü Piyade Alayının TBMM’nin önünde yaptığı bir geçit töreni sırasında, Mustafa Kemal Paşa, İğneli Pembe Hatun’u fark ederek onun kim olduğunu Osman Ağa’ya sordu ve törenin bitiminde, Pembe Hatun’u........
© Tele1
visit website