Sağlık sisteminin örgütlenme mantığını tepetaklak etmek gerek
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
14 Nisan 2024
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD Bir Bakışta Sağlık 2023 raporunu yayımladı. Rapor, Türkiye'nin de aralarında olduğu 38 OECD üye ülkeleri yanı sıra Arjantin, Brezilya, Bulgaristan, Çin Halk Cumhuriyeti (Çin), Hırvatistan, Hindistan, Endonezya, Peru, Romanya ve Güney Afrika'nın da aralarında olduğu ülkelerde sağlık ve sağlık sistemi performansına ilişkin temel göstergeleri karşılaştırmakta. 2023 raporu, ülkeler arasında ve zaman içinde sağlık durumu, sağlık risk faktörleri, bakıma erişim ve kalite ve sağlık kaynakları açısından farklılıkları gösteren, karşılaştırılabilir en son verileri sunmakta.
Gecen yıl, sağlık sistemleri ve sağlığın ekonomi politikası konularında uzman Dr. İlker Belek ile OECD ve Avrupa Komisyonu'nun ortak 2022 raporundan yola çıkarak AKP'nin gerçekleştirdiğini iddia ettiği sağlıkta devrim tartışması Birgün gazetesinde yayımlanmıştı. Her ne denli bir yıl, sağlık göstergelerinin değişmesi için oldukça kısa bir süreyse de dünden bugüne göstergelerdeki oynamaların nedenleri üzerine konuştuk İlker'le.
2022 raporunda Türkiye gayri safi milli hasılanın yalnızca yüzde 4.6'sini sağlık hizmetlerine ayırarak OECD ülkeleri arasında sonuncu olmuştu. 2023 raporunda bu oran yüzde 4.3'e gerilemiş, sıralamada bir değişiklik yok. Yine sonuncuyuz. Bu arada yüzde 4.3'un tümünün devlet ve zorunlu planlardan gelmediğini de unutmayalım (3.3 devlet/zorunlu planlar ve 1.0 gönüllü/cepten harcamalar).
İlker bu göstergenin bir ülkenin sağlığa verdiği önemi gösterdiğini söylüyor. "ABD gibi sağlığa gereksiz harcama yapan istisnalar dışında, bu gösterge ne kadar yüksekse o ülke sağlığa o kadar çok önem veriyor demektir. OECD ortalamasının yüzde 9,2, Yunanistan'da yüzde 8,6 olduğunu düşünürsek; Türkiye'nin sağlığa hiç de önem vermediğini rahatlıkla söyleyebiliriz."
İlker, aslında Türkiye'de toplam sağlık harcamasının ulusal gelirden aldığı payın hep yüzde 4-5 aralığında seyrettiğini belirtiyor:
"Dolayısıyla bu göstergede birkaç yıllık dönemlerde gözlenen değişikliklere fazla önem vermemek gerekir. Ancak yine de bir faktörün etkili olduğunu varsayabiliriz: Covid pandemisi. Biz her ne kadar Türkiye'nin pandemideki yönetim performansını beğenmesek de Sağlık Bakanlığı o süreçte zorunlu harcamalar yapmak zorunda kaldı: Aşı için, testler için, hastanelerde, yoğun bakımlarda yatan hastalar için, vb. Bu çaba çok kısa sürdü ve hemen 2021'den itibaren de yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladı. Sağlık harcamasındaki dalgalanmalarda bir de ekonomik krizlerin etkisi olur. Türkiye böyle bir süreçten geçiyor. Ancak bunun etkisini sanırım bundan sonraki raporlarda gözleyebileceğiz."
OECD dört sağlık durumu göstergesinin (yaşam beklentisi, önlenebilir ölümler, kronik hastalıklar ve algılanan sağlık) yaşamın hem niteliğinin hem de niceliğinin temel yönlerini yansıttığını belirtiyor. Türkiye'nin bu göstergelerde nerede olduğunu soruyorum İlker'e.
"Doğumda beklenen yaşam süresi şu anda doğan bir bebeğin kaç yıl yaşayacağını gösterir. Bebek ölüm hızıyla birlikte hem toplumun sağlık düzeyi hem de ülkenin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi hakkında fikir veren çok iyi bir göstergedir. Bu süre Türkiye'de 78,6 yıl iken OECD ortalaması 80,3 yıl. Türkiye bu değerle 38 ülkeli OECD liginde 28. sırada yer alıyor. Hemen önündeki Yunanistan'da ise doğuşta beklenen yaşam süresi 80,7 yıl."
"Önlenebilir ölümler, enfeksiyon hastalıklarına, bazı kanserlere, kazalara, inmeye, kalp krizine, alkol ve ilaç kullanımına bağlı ölümlerdir. Bunlar etkili sağlık sistemi ile önlenebilir olduğu kabul edilen ölümlerdir. OECD liginde en düşük önlenebilir ölüm hızına sahip ülke yüz binde 133 ile İsviçre iken, en yüksek hız Meksika'da: yüz binde 665. Türkiye yüz binde 233 ile önlenebilir ölümlerde 26. sırada yer alıyor. Önlenebilir ölümler Türkiye'nin OECD ortalamasına en yakın bulunduğu nadir göstergelerden birisi."
İlker, bunun istisnai durumda hastalık nedenlerine ilişkin veri sistemindeki (özellikle enfeksiyon hastalıklarının kaydedilmesindeki) hataların etkili olabileceğini düşünüyor, "Zira doğuşta beklenen yaşam süresinde OECD ortalamasına göre kötü durumda olup, önlenebilir ölümlerde tam tersi yerde konumlanmak açıklanabilir bir durum değil."
"Türkiye'de 15 yaş üzerindeki grupta diyabet sıklığı yüzde 14,5. Bu veriyle Türkiye Meksika'dan sonra diyabetin en sık olduğu 2. OECD ülkesi. OECD ortalaması ise yüzde 7. Diyabet kalp hastalıklarına, körlüğe, böbrek yetmezliğine yol açtığı son derece önemli bir hastalıktır ve aynı zamanda gerekli bireysel ve toplumsal müdahalelerle en azından kontrol altına alınması mümkün olan bir hastalıktır. Böyle olmasına rağmen OECD coğrafyasında 48 milyon yetişkinin tanı almadan diyabetiyle yaşadığı tahmin edilmektedir. Öte yandan diyabet önlenebilir bir hastalık olarak da kabul edilir. Ancak bunun için egzersiz yapmak, beslenme tarzında değişiklik, obeziteyi önleyecek müdahaleler gerekir."
"Algılanan sağlık bireyin fiziksel ve........© T24
visit website