Altı yüz yıllık saptırma, seksen yıllık yanılgı: Şeyh Bedreddin olayının içyüzü (4) | Bedreddin olayının tarihsel bir gerçeklikten mitosa dönüşmesi ve dokunulmazlık kazanması
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
21 Şubat 2024
DÜNDEN DEVAM
Şeyh Bedreddin Olayı hakkında Bilal Güneş'le yaptığımız söyleşinin dünkü 3. bölümünde Börklüce, Torlak ve Bedreddin olaylarının birbirleriyle bağlantılı olup olmadığına ve haklarında pek fazla bilgi bulunmayan Manisa civarındaki Torlaklar ile Torlak Kemal'in kim olduğuna dair sorularım üzerine söyleşmiştik. Bugünkü bölümde, Türkiye'nin tarih alanında oluşturduğu ciddi birikime karşın Bedreddin olayının yeterli ilgiyi görmeyişi üzerinde söyleşimize devam ediyoruz.
Bedreddin olayı hakkında tarihten gelen belge ve bilgilerimizin, Cumhuriyet kuşaklarında dünya çapında tarihçilerimiz yetişmişken, yeniden değerlendirilmemiş olmasının ciddi bir ilgisizlik olduğunu düşünüyorum. Henüz tarihçi olmuş dostum Bilal Güneş'e, bu ilgisizliğin nedenini sormak istiyorum. Elbette tarihçi olmayan kişilerden olayın gerçek yüzünü ortaya çıkarmalarını bekleyemeyiz, ama profesyonel tarihçilere ne demeli? En azından Soldaki tarihçilerden beklenirdi bu. Olayın edebi bir tür olan destan sınırları içinde kalmasının, Nâzım'ın yüreğinin isyan ettiği tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi hakkında bilimsel bir araştırmanın yapılmamış olması nasıl açıklanabilirdi?
"Peki hiç mi sol eğilimli tarihçiler bu konuyla ilgilenmediler" diye soruyorum Bilal'e. DTCF profesörlerinden Marksist tarihçi Mustafa Akdağ'ın 1959'da yayımladığı Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi adlı kitabının birinci cildinde konuyu ayrıntılı olarak ele aldığını söylüyor, fakat Akdağ'ın da Şerefeddin Efendi'nin yazdığı risaledeki bilgilerin doğruluğuna güvendiğinin unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor. "Akdağ özetle, öncelikle bu hareketin Batıni-Babai tarzında bir hareket olmadığını söyleyerek, Kazasker Bedreddin'in Selçuklu soyundan gelen bir kişi olarak Osmanlıda devlet ricaline katıldığını, Börklüce'nin ise onun kethüdası olduğunu, dolayısıyla "devletlü" sınıfından bu kişilerin çıkardığı isyanın halk isyanı olarak nitelenemeyeceğini, ayrıca Karaburun'daki olayın işsiz Türkmenler tarafından çıkarıldığının anlaşıldığını yazar. 70'lerin ortalarında Nedim Gürsel'in yaptığı bir çalışma var. Ama o da Nâzım'ın destanını temel alarak Osmanlı toprak sistemini analiz etmeye çalışır. Daha başka birkaç tane sınırlı değinmeler var ama galiba Sol, "nasıl olsa Bedreddin artık bizde" diye, işi sağlama almış olmanın rahatlığını yaşıyor gibi görünüyor. Hikmet Kıvılcımlı'nın 60'ların sonunda gazete yazısı olarak tefrika ettiği bir çalışması var, ama ona "çalışma' demekten ziyade, gönlünden geçenleri tarihsel gerçeğin yerine geçirme çabası diyebiliriz. Ben zaten Kıvılcımlı'nın Marks'ın komünist toplum öngörüsünün, sanki ondan önce Osmanlılar'a aitmiş ve onlar tarafından gerçekleştirilmiş olduğuna inanan bir ruh hali içinde yazdığını düşünmüşümdür."
"Türkiye'de çoğu kişinin sağcılığı ya da solculuğu tercih etmesinde 'kaderin rolü' olduğunu düşünürüm. Yani solcularımızın da çoğu hasbelkader solcu olmuştur. Türkiye'de milli eğitim tornasından geçmiş kişiler arasında analitik düşünme becerisi geliştirebilen kişi sayısının, nüfusa oranla çok az olduğunu söylememizde hiçbir sakınca yok. Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar kuruluşunda laikliği esas almışsa da hiçbir zaman laik olmamıştır. Laiklik neden önemli? Bilim yapacaksanız, doğayla baş edecekseniz, hayatı kolaylaştırıp güzelleştirecekseniz, demokratik olacaksanız, bunların hepsi ancak laiklik zemininde yapılabilir. Laik olanla olmayan ülkelerin ve toplumlarının arasındaki her türlü fark, bunu gösterir. Milli eğitim okullarında hatta çoğu üniversitede bile eğitimin ezberci olduğu, bilinen bir gerçek. Aynı zamanda bir eğitimci olarak, bunun sebebinin, insan zihninin skolastik düşünce tarzına yatkın olmasıdır diyebilirim. Skolastik düşünce tarzı, yalnızca Hristiyanlığa mahsus değil. Bütün dinler, skolastik düşünce tarzını tercih eder; çünkü iman etmek her dinin ilk şartıdır. Dogmatizm, skolastik düşüncenin bir çıktısıdır. Bizim eğitim sistemimizin dinsel temelli olması budur. Kitapta yazanı ezberlemek ve sorgulamamak öğretilenden şüphe etmemek ancak din eğitiminin yöntemi olur. Marksizm bu yöntemi reddetse de Sol da kısmen bunlardan mustariptir, çünkü bunlar insana özgüdür. Ne yazık ki, Nâzım'ın bu konuda yazdıklarına tarihçilerimiz de iman etmiştir. Buna ilave olarak, elitizmin bir miktar da olsa Sola bulaştığını söyleyebilirim. Dukas'ın sıradan bir köylü olarak tanımladığı, Bedreddin'in bir nevi sekreterliğini yapmış alt tabakadan birinin (Börklüce'nin) mirasçısı olmaktansa, Bedreddin gibi yüce bir alim ve en yüksek rütbedeki devlet adamının mirasçısı olmak tercih ediliyor sanki."
"Soldaki tarihçilerin Bedreddin konusundaki ezberin bozulmasına hazır olduklarını sanmıyorum" diyor Bilal. Ben de "Peki, sağdaki tarihçiler........
© T24
visit website