Döngü
Diğer
15 Mayıs 2024
"Sebepler sonuçları meydana getirmekte; sonuçlar gene sebepler haline gelip başka sonuçları belirtmekte."
Abdülbaki Gölpınarlı - Mesnevi'nin sunuşundan
Ağır bir nöbetten çıkmıştım. İki ameliyat ve yoğun bakımdaki ağır hasta bütün bir günümü ve gecemi almıştı. Yorgundum ve uykuya ihtiyacım vardı. Nöbeti devredeceğim arkadaşım gecikmişti. O sırada acile bir adam getirdiler, bir intihar girişimi vakası. Kafasına kurşun sıkmıştı, ama kurşun kemikten sekmiş, beynine büyük bir hasar vermeden gitmişti. Değdiği yerdeki kemiğini çökerttiği için ameliyata alacaktık. Hastayı muayene ederken sımsıkı kapanmış avucunda bir kâğıt olduğunu fark ettim. Kanlanmış bir kâğıt parçasıydı. Kargacık burgacık bir yazıyla yazılan cümleleri okumaya çalıştım ama okuyamadım o anda. Ben kâğıdı okumaya çalışırken şakağındaki dikilmiş yaradan ince bir kan sızıyordu ve hasta kan çanağına dönmüş gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Neler yaşamıştı acaba, hayatında neler olmuştu? Kanlı kâğıdı gömleğimin cebine koydum, polise vermeliydim ama o an ve o yorgunlukla aklıma gelmedi. Hastayı hemen ameliyata aldım, biz bitirirken yeni nöbetçi ekip göreve başlamıştı. Hastayı yoğun bakımda ekibe teslim edip kendimi hastaneden dışarı attım.
O yıllarda çalıştığım hastane bir deniz kenarındaydı. Az ilerde bir balıkçı barınağı vardı. Genişçe bir koyda kayıklar, küçük balıkçı takaları ve yurt dışına giden arkadaşımın bana bıraktığı yelkenlisi DÖNGÜ. Bu nasıl bir ad, demiştim ona, yelkenli bir tekneye konacak ad mı Döngü? Uzun uzun denize bakıp gülümsemişti. Sonra Döngü bana kaldı. Bir sonbahar akşamında, havuzlukta beyaz leblebiyle rakı içiyor, mümkün geçmiş ve mümkün geleceklerimizden konuşuyorduk. Küçük bir yağmur başladı. Yine uzun uzun denize baktı, "Döngü'yü sana bırakıyorum" dedi, "Ben gidiyorum buralardan."
Fazla konuşmazdı, mavi gözleri deniz gibiydi zaten, öylece bakar, beyninden geçenleri anlamamı isterdi. Ertesi gün gitti. Arada kartları gelir uzak diyarlardan, hep Döngü'ye iyi bak, selametle… diye biter cümleleri.
Döngü Colin Archer tasarımı 10 metrelik bir ahşap yelkenli. Dünyayı dolaşıp Gökova'da ölmeye karar veren kanser hastası bir denizciden kalmış ona. Bodrum'da küçük bir esnaf lokantası vardı arkadaşımın. Teknenin sahibi her gün yemeğini orada yermiş. Zamanla, beraber denize çıkmaya başlamışlar. Bir gün, "Tekne artık senindir" demiş. O zamanki adı neydi, nasıl Döngü oldu anlatmadı, ben de üstelemedim. Ege Denizi'nde epey dolaştıktan sonra, İstanbul'da iş bulunca tekneyi de beraberce getirmiştik. Zaman zaman çıkar yelken yapardık, sonra da, anlattığım gibi bana bırakıp gitti.
Eve gidecek mecalim yoktu. Döngü'nün kamarasında yatağa uzandım. Üstümde hâlâ ameliyat kıyafetlerim vardı. Uzanırken cebimden kanlı kâğıt parçası düştü farş tahtalarının üzerine. O zaman hatırladım kâğıdı cebime sokuşturduğumu. Benim gözlerim de kan çanağına dönmüştü. Kâğıtta yazılanları okudum:
"Onun sırrı bu feryattadır. Fakat her gözde o sırrı görecek kabiliyet, her kulakta o remzi anlayacak kuvvet yoktur. O sırrı ancak istidada erenler, kâmilin lütfuyla istidat sahibi olanlar görür duyar anlar. Nitekim bedenle can da birbirinden gizli değildir; fakat bedensiz can görünmez. Can gayb âlemindendir. Adeta manadır; bedense duyulan sese, yazılan yazıya benzer. Mana somut mana olarak duyulamaz, görülemez. Fakat yazıdan maksat, nasıl manayı anlatmaksa,........© T24
visit website