Bir sezonda üç Ionesco oyunu! Neden acaba?
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
02 Şubat 2024
İstanbul'da, 2023-24 sezonunda farklı tiyatro grupları yazar Eugène Ionesco'nun üç oyununu oynuyor: Oyun Atölyesi Kel Diva'yı (Kel Şarkıcı olarak bilinir, La Cantatrice chauve, 1948) kumbaracı50 Ders'i (La Leçon, 1950), Tiyatro BeReZe de Kral Ölüyor'u (Le Roi se meurt, 1962) sahneliyor. Türkiye'nin son derece yoğun tiyatro ortamında Ionesco oynamakta olan, benim bilmediğim başka topluluklar da olabilir.
Bu basit bir rastlantı mıdır yoksa Ionesco'nun oyunları Türkiye'nin bu dönemdeki hâl ve gidişine uygun gelmeye mi başladı, bilemiyorum. Ben Kral Ölüyor'u yöneten kişi olarak kendi motivasyonumu özetleyebilirim: 1970'lerden başlayarak "absürd" olarak anılan oyun yazarlarıyla az çok aynı fikirde oldum. Ionesco'nun yapıtlarının hepsi çok ilgimi çekti ama özellikle Kral Ölüyor'a sahnelemeden duramayacağım ölçüde hayran kaldım, 1974'te Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları bünyesinde standart bir "öğrenci işi" olarak yönettim. O yıllarda hızla Brecht'leşmeye başlayan çevrede hoş karşılanmamıştı.
O oyunla uğraşırken Ionesco'nun gerçekte tiyatrodan hoşlanmadığını ve oyunlarını, özellikle de Kral Ölüyor'u kuklaları (marionette) düşünerek yazdığını söylediği bir söyleşiyle karşılaşmıştım. Bu aklıma takıldı ve yıllar sonra oturup oyun metnini bu gözle incelediğimde kuklavari bir düzenleme ve stilize trafiğin gerçekten çok yerinde ve şimdiye kadar yapılanlardan epeyce farklı olacağına karar verdim, projeyi bu yaklaşıma uygun bulduğum Tiyatro BeReZe'ye önerdim, kabul ettiler ve oyunu sahneledik. Bu kez toplumu sosyoekonomik konularda bilinçlendirmek yerine varoluşun trajikomikliğini konu alan bir iş yaptığımız için azarlayanımız da olmuyor.
Diğer iki topluluğun ne düşünerek Ionesco sahnelemeye karar verdiğini bilmiyorum. Ders'i izledim, Kel Diva'yı da denk düşürebilirsem görebilmeyi çok istiyorum.
Kısa bir süre önce burada yayımlanan bir yazımda son yıllarda tiyatro gösterilerine ilginin Batı'da hızla azalırken Türkiye'de şaşırtıcı ölçüde arttığını ve üretenlerin de, izleyenlerin de çoğunluğunu gençlerin oluşturduğunu belirtmiştim. Kral Ölüyor deneyimimde genç izleyicilerin epeycesinin "absürd tiyatro" olarak anılan akımdan da, diğer 20. yüzyıl akımlarından da pek haberdar olmadığını fark ettim. Kel Diva hakkında yazılan yorumlarda bazı izleyicilerin oyun metnini "çok anlamsız" ya da "çok saçma" bulduğunu da gördüm. Benim yetiştiğim yıllarda ve çevrede oldukça iyi bilinen "absürd tiyatro" olgusundan yeni kuşakların haberdar olmamasını doğal karşılayıp karşılamamakta kararsızım. Ama yine de üstüme vazife edinip olayı burada, kısa tarafından açıklayayım istedim.
Çok yıllar önce New York'tan Yale Üniversitesi'nin tiyatro okuluna doktoraüstü araştırma öğrencisi olarak gidip gelirken absürd akımının isim babası, tiyatro eleştirmeni Martin Esslin'in dramaturji bölümüne bir haftalık bir seminer vereceği bildirildi. Esslin 60'lar ve 70'lerde çok ünlenen Theatre of the Absurd kitabının yazarıydı. "Saçma, mantıksız, anlamsız" anlamındaki "absürd" sözcüğü, sanıyorum Esslin sayesinde, artık Türkçe dahil birçok dilde kullanılıyor.
Esslin kitabında var olmanın ve insan halinin saçmalığını konu edinen oyun yazarlarından söz eder ama birçoğunun bunu "saçmalığın tiyatrosu" yerine "saçma" ya da "saçmalayan" ya da "saçma sapan" tiyatro olarak algılaması beni rahatsız ederdi. (Kitabın Türkçeye çevirisi de Absürd Tiyatro adıyla yayımlandı (Dost Kitabevi, 1999). Hiçbir anlam veremediğim "uyumsuz tiyatro" da kullanılırdı.) Seminerde bir ara punduna getirip bundan söz etsem mi derken öğrencilerden biri daha ilk başlarda dosdoğru söyleyiverdi ve baktım ki benim rahatsızlığım bana özel değilmiş ve meğerse Esslin'in kendisi de bu yanlış yorumlama konusunda saatlerce konuşacak kadar dertliymiş.
Esslin kitabında absürdü konu edindiğini söylediği dört yazarı inceler: Eugène Ionesco, Samuel Beckett, Jean Genet ve Arthur Adamov (ikinci baskıda Harold Pinter'ı da........
© T24
visit website