Hukuksuzluğun sınırları
Diğer
08 Ocak 2024
Bu yazıyı yazmak bana utanç veriyor. Hukuksuzlukta geldiğimiz nokta utanç, üzüntü duygusu uyandırıyor. Ama aynı zamanda ürkütüyor. Böylesine bir hukuksuzluğun hüküm sürdüğü bir ülkede her şey olabilir. Hukuksuzluk tek adam rejimi ile birleşince, bu rejimde hukukun tek adamın kararları olduğu gerçeği daha açık bir biçimde ortaya çıkıyor.
İçinde bulunduğumuz kriz, siyasal iktidarın Türkiye’yi demokratiksizleştirme yolunda attığı önemli bir adım, bu sürecin yeni bir aşaması. Kriz iktidar tarafından iki yüksek mahkeme arasındaki yetki anlaşmazlığı olarak nitelendiriliyor. Oysa ortada bir yetki anlaşmazlığı yok. İki Yüksek Mahkeme’nin yetkileri konusunda Anayasa çok açık. Sorun, yetkisi olmadığı halde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını uygulamak yerine Yargıtay’a göndermesi, Yargıtay’ın da yetkisi olmadığı halde, AYM kararını uygulamayacağını belirten iki karar almasından kaynaklanıyor.
Anayasa’nın 153. Maddesi son derece açık. Bu maddeye göre, AYM kararları yasama, yürütme, yargı organları bakımından bağlayıcı. Uygulanmaları zorunlu. Bu hüküm AYM’nin bütün kararları için geçerli.
Yargıtay’ın Anayasa’nın bu hükmüne karşın AYM kararlarını uygulamamakta ısrar ederken iki argüman ileri sürüyor. Bunlardan birincisi Yargıtay, “153. Madde kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmamaktadır.” diyor. Gerekçe olarak AYM’nin yetki sınırlarını aştığını ileri sürüyor. Böylelikle AYM’nin yetki sınırları Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından çiziliyor. Oysa, Anayasa 158 madde gereğince, AYM ile diğer mahkemeler arasındaki görev uyuşmazlıklarında AYM kararı esas alınır. Ayrıca, Anayasa’yı yorumlama yetkisi sadece AYM’ye ait.
İkinci argüman, Anayasa Madde 154… Buna göre “Yargıtay adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.” Buradan da anlaşılacağı gibi Yargıtay, “adliye mahkemelerince” verilen kararların son inceleme mercii. AYM bir adli yargı mahkemesi değil. Ayrıca, AYM’nin ihlal kararından sonra yapılacak yeniden yargılamalarda Yargıtay’ın doğrudan görevli olduğunu gösteren bir yasa hükmü yok. Bu nedenlerle Yargıtay’ın AYM kararlarını inceleme yetkisi bulunmamakta.
AYM’nin incelemesiyle Yargıtay’ın incelemesi de farklı alanlara ilişkin. Avrupa Konseyi’ne üye 46 devletten büyük bir çoğunluğunda Anayasa Mahkemeleri’ne bireysel başvuru hakkı tanınmıştır. Bireysel başvuru hakkı Yargıtay’ın ileri sürdüğünün tersine, yargılamaya müdahale etmez. Yargılamanın hukuka uygunluğunu incelemez. AYM, yargı kararının Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde öngörülen temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğine bakar. Dolayısıyla Yargıtay ve AYM’nin görev ve yetkileri farklıdır. İkisi arasında hiyerarşik bir ilişki mevcut değildir. Yargıtay’ın hukuka uygun gördüğü ve onadığı bir kararla ilgili olarak, AYM bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiği sonucuna varabilir. İki yüksek mahkemenin kararlarının bazan uyum içinde olmaması, AYM’nin kararlarının uygulanmamasının gerekçesi olamaz.
Aynı sorun AİHM’in kararları için de geçerli. Osman Kavala ile ilgili Gezi davasında, AİHM suç delili olarak ileri sürülen olguların suç işlendiği konusunda makul bir şüphe dahi yaratamayacağı, bu nedenle Gezi ile ilgili verilecek bütün mahkûmiyet kararlarının hükümsüz olduğu ve Kavala’nın derhal tahliye edilmesi gerektiği sonucuna varmıştı. Yargıtay AİHM’in bu kararını uygulamayarak Kavala’nın cezasını onadı.
Öyle anlaşılıyor ki Yargıtay, Gezi olaylarına ilişkin kendi önyargılarından farklı hiçbir mahkeme kararını tanımamakta kararlı. İster AİHM kararı olsun ister AYM kararı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bireysel başvuru hakkına ilişkin değerlendirmeleri çok eleştirilebilir nitelikte. AYM kararlarının bağlayıcılığı konusunda Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararında (s. 32) şu ifadeleri kullanmakta: “… ihlali gidermekle yükümlü olan........© T24
visit website