menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çokkültürlülüğün çıkışsızlığı

12 1
05.09.2024

Diğer

05 Eylül 2024

Bir olgunun ilk kez ayırdına varıp adını koyduğumuz o bilinç uğrağına insanlığın dikkatini ilk kez siz çekmiştiniz sevgili Molière. Kibarlık Budalası Mösyö Jourdain "demek ben şimdiye kadar hep nesir konuşuyormuşum" diye şaşıyor ve bunu kendisine öğreten hocasına teşekkür ediyordu.

Gelgelelim, ayırdına varıp adını koymamız, ya da başkaları koyduysa öğrenmemiz, oradaki sorunu çözmemiz anlamına gelmiyor, özellikle de "nesir/ düzyazı" gibi teknik bir adlandırma değil de, tıpkı sınıflar ve sömürü gibi toplumsal hayatın temel boyutlarından birini oluşturan "çokkültürlülük" ve "çokkültürcülük" gibi zorlayıcı kavramlar söz konusu olduğunda.

Çokkültürlülük aslında kalubeladan kalma bir olgusal gerçekliktir ve bilinç öncesi düzlemde hep yaşanagelmiştir ama, bilince çıkarılıp adının konulması ya da bu adın yaygınlaşması ancak 1990'larda yani Sovyetler'in yıkılışından sonra halklara verilen bir umut biçiminde olabildi. Sovyetler ne de olsa nüfusu en küçük olanından en büyüğüne kadar halklar için bir statüler yani tanınmalar cennetiydi ve halklar o sistemin yokluğuna ancak daha iyi vaatlerle razı edilebilirdi.

Olgunun adı, ortak dilimiz İngilizcede "multiculturalism" olarak konulmuştu. Olguyu tanıyıp analiz etmek işi için ayrı bir sözcük yaratılmayıp aynı sözcükle idare edildi. Oysa Türkçede, olgusal gerçeklik ile o gerçekliğe ilişkin etik tavrı ayrı ayrı adlandırma olanağı kullanıldı: Çokkültürlülük ve çokkültürcülük. Bu ikincisi, gerçekliğe ilişkin bir ideali temsil ediyor. Temelinde tanınma ihtiyacı ile, saygı, sevgi ve destek görme arzusu yatıyor.

90'ların ikinci yarısından itibaren her ikisi de dünya ölçeğinde en popüler kavramlar arasındaydı. 2015'lere, yani bizdeki Çözüm Süreci döneminin sona erdiği uğrağa kadar esen bir güzel rüzgâr halindeydi...

Bireysel bir ilgi ve beceri geliştiremeyen kimseler, daha çok da erkekler, horozlanmak için kendilerine mensup oldukları cinsiyet, aile, kavim, millet ya da "Batılılık" vb. kanalıyla güç devşirme eğiliminde olabiliyor. Bu tür mensubiyetler etrafında oluşagelmiş bütün bir kültür kuşakları dizisi var çünkü, hazır güç kaynakları! Sırt çevirmek hiç öyle kolay değil. Ve güç kaynağı demek, siyasi iktisatın ta kendisi demek.

Çokkültürcülük rüzgârı aradan geçen on yılda gitgide sönümlendi ve artık kavramın sönümlenme nedenlerini düşünme aşamasındayız. Olgunun kendisi varlığını sürdürüyor........

© T24


Get it on Google Play