menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Savcılar, Anayasa’yı dikkatle okumalı

183 30
24.06.2024

Diğer

24 Haziran 2024

Hazreti Ayşe’nin, Hazreti Muhammed ile kaç yaşında evlendirildiği ve kaç yaşında gerdeğe girdiği ile ilgili çocukça bir tartışmadan sonra, kendisini “agnostik” olarak tanımlayan Diamond Tema hakkında “yakalama kararı verilmesi” bayramdaki önemli gündem maddelerinden biri oldu.

Diamond Tema sahih olduğu Sünni gelenekte kabul görmüş bir hadise dayanarak bunu söylüyor.

Buhari’nin aktardığına göre, “Resul onunla altı yaşında bir kız iken nişanlanmış, dokuz yaşında iken de kendisine (zifafa) götürülmüştür.”

Diamond Tema genel olarak sıkça yapılan bir hatayı tekrarlıyor: Tarihi olayları, kendi döneminden koparıp bugünün ahlak anlayışı ile yargılamak.

Söz konusu evliliğin gerçekleştiği dönemde, Arap yarımadasında ergenliğe ulaşmış bir kızın yaşı kaç olursa olsun evlenebilmesi, çocuk doğurması bir ahlaki sorun yaratmıyordu.

Bu konunun ahlaki bir sorun yaratmasının ötesinde pedofili gibi ağır cezai sorumluluk da yaratan bir suça dönüşmesi modern çağın bir meselesi.

Ancak şu da bir gerçek ki günümüzde Müslümanlar bu konunun gündeme getirilmesinden hiç hoşlanmıyorlar.

Bu konu gündeme geldiğinde, 6. yüzyıldaki Arap topluluklarının geleneklerini bugünün anlayışıyla değerlendirmenin doğru olmadığını savunuyorlar ki aynı fikirdeyim.

Bir soru da yanıt bekliyor tabii: İslam diye bugün bize sunulan, bazı bölgelerde insanlara zorla dayatılmak istenen dini örf ve adetlerin ne kadarı, o günün Arap toplumunun özgül şartlarından kaynaklandı?

Ayrıca şunu da sorabilirim: Günümüzde “akıl baliğ oldu” diye 18 yaşını doldurmamış kız çocuklarını evlendirmek, peygamberin izinde gitmek midir, pedofiliye kılıf aramak mı?

İktidar partisinin zaman zaman alevlenen, tepkiler üzerine sönen “erken yaşta evliliklere af” hevesini nasıl değerlendirmeliyiz?

Öte yandan Türkiye’de böyle bir tartışmaya girişti diye bir vatandaş hakkında yakalama kararı verilmesi, Adalet Bakanı’nın marifet yapmış gibi bunu ilan etmesi üzerinde de durmamız gerekiyor.

Bir vatandaş hakkında böyle bir tartışma nedeniyle yakalama kararı vererek, özgürlüğünü kısıtlamaya kalkışmak, laik ve demokratik Anayasa ile uyuşmuyor.

Bu tür şeyler teokratik rejimlerde olur.

İnanç özgürlüğü, hiçbir şeye inanmama özgürlüğünü de kapsıyor.

İnanç sahipleri, inançlarını yaymak, savunmak için hangi haklara sahiplerse, bir inancı olmayanlar da aynı haklara sahip.

İnanç sahibi olmayanların bu fikirlerini söylemeleri inanç sahiplerini rencide ediyorsa, tersinin de başkaları için geçerli olduğunu düşünmek gerek.

Çoğulcu bir toplumda yaşıyorsak, herkes birbirinin varlığını kabul edip, saygı göstermeli.

Elbette kimse kimseye hakaret etmemeli ama unutmayalım ki toplumun bir kesimini şoke edecek fikirlerin de rahatça ifade edilebilmesi artık evrensel bir demokrasi standardı.

Şeriat düzenini savunmak nasıl fikir özgürlüğü sayılabiliyorsa, tersini savunmak da fikir özgürlüğü.

Belli bir dini grubun tahakkümü için Anayasa ve yasaları eğip bükmek adalet sistemimizde bir alışkanlık haline geldi.

İnanç özgürlüğünü, sadece belli bir dini grubun hakkı olarak görmekten savcılarımızın ve hâkimlerimizin artık vazgeçmeleri gerekiyor.

O makamlarda aldıkları, verdikleri kararların........

© T24


Get it on Google Play