menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Trump 2.0: Daha Putin-sever, daha duvar-sever, daha despot-sever (2)

33 1
02.06.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

02 Haziran 2024

İkinci bir Trump başkanlığının dış politikasındaki radikal değişikliklerin tüm dünya üzerindeki etkilerinin çok daha fazla olması bekleniyor. Amerika kurulduğu günden beri ortak siyasi ve ekonomik değerleri paylaşan ülkelerle müttefiklik ilişkilerine girmeyi tercih etti. Trump bu yaklaşımı tepetaklak etti, yeteri kadar savunma harcaması yapmayan beleşçi müttefikleri korumayacağını söyledi ve her fırsatta Xi Jingpin, Putin, Viktor Orban ve Jair Bolsonaro gibi otoriter liderlere hayranlığını belli etti.

Trump otoriter liderlerle kurduğu yakın ilişkileri dış politika sanıyor. Dış politikada içe dönmeyi arzuluyor ve Almanya ve Japonya gibi sadık müttefiklerini küçümseyip aşağılıyor.

Trump ilk dönemini kazanmadan önce dış politikada NATO'dan ve tüm ticaret ve çevre anlaşmalarından çıkmak dahil pek çok radikal değişiklikler vaat etmişti. Bunların bir kısmını gerçekleştirdi. Örneğin Paris Çevre Anlaşması'ndan, İran nükleer silah anlaşmasından çekildi ve NAFTA'yı ABD lehine değiştirdi.

Trump geçenlerde bir mitingde taraftarlarına ortak savunma için yeterli harcama yapmayan NATO ülkelerine Rusya’nın ne isterse yapabileceğini söyledi ve ABD’nin dünyadaki tüm müttefikleri dehşete düştü. Trump NATO gibi örgütlerin Amerika’yı soyduğu düşüncesinde. İlk döneminde diğer ülkeler savunma harcamalarını artırmazlarsa ABD’nin NATO’dan ayrılabileceğini söyledi.

Tabii bütün bunlar Ukrayna’nın Rusya’nın Vietnam’ına dönüştüğü bir ortamda Putin’in çok hoşuna gidiyor. Saddam Hüseyin ABD’nin Bağdat büyükelçisinin yaktığı yeşil ışık üzerine Kuveyt’i işgal etmişti. Eğer Rusya Ukrayna’da bir şekilde başarılı olursa ve ABD’nin yeterli harcama yapmayan müttefiklerine yardıma gelmeyeceğini bilirse nerelere kadar gidebileceğini tahmin etmeyi aziz okuyuculara bırakıyorum. Putin’in Sovyetler Birliği'nin eski sınırlarına dönmeye özlem duyduğu biliniyor.

Ukrayna’daki durum hala ciddiyetini ve belirsizliğini koruyor. Biden yönetimi ve Kongre Ukrayna'ya kendini savunması için 100 milyar dolar gönderdi ve 61 milyar yolda. İkinci kez seçilirse Trump’ın bu yardımı büyük ölçüde azaltacağı kesin. Geçenlerde Mar-a-Lago’da yandaşlarına Avrupalılar da vermezse Ukrayna’ya bir kuruş göndermeyeceğini, durumun Avrupalıları daha çok ilgilendirdiğini, Amerika ile arada bir okyanus olduğunu söyledi.

Putin, Ukrayna'ya yapılan tüm yardımların azaltılıp durdurulmasını savunan Trump'ın olası seçim zaferini dört gözle bekliyor. Tabii sadece Putin değil, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Çin dahil dünyanın tüm otokratları Trump'ın yeniden seçilmesini istiyor. Trump Ukrayna'ya yapılan ABD yardımının kısıtlanmasını ve tamamen kesilmesini savunuyor. Onun eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton "Trump ciddi ciddi NATO'dan çıkıyordu, biz durdurduk" dedi. Tabii bütün bunlar Trump'la çok özel bir ilişkisi olan Putin'in çok hoşuna gidiyordu.

Trump’ın Putin’e olan davranışının niçin bu kadar yumuşak ve sevecen olduğunu açıklamak zordur. Putin’in elinde Trump’ın Moskova’da iki seks işçisiyle alışılmadık bir eylem yaparken kaydedilen bir kasetin olduğu söylenir. Bu coğrafya kaset politikasına hiç yabancı değildir.

Her ne kadar kendisi inkar etse de Trump’ın 2016 başkanlık seçimlerini büyük ölçüde Putin’in trollerinin Petersburg’da ürettiği ABD’deki fay hatlarını kaşıyan ve diğer aday Hillary Clinton’u itibarsızlaştıran milyonlarca sahte sosyal medya mesajı sayesinde kazandığı da bilinen başka bir gerçektir.

Geleneksel Amerikan dış politikası her zaman ulusal çıkarlarına yasal ve mümkünse demokratik bir kılıf bulmaya çalışmıştır. Oysa Trump'ın dış politikasının dayandığı ilkeler bizdeki "parayı veren düdüğü çalar" ve "ne kadar ekmek, o kadar köfte" atasözlerinin karşılığı olan ticaret prensipleridir.

Amerika’nın Asya’daki müttefiklerinin, özellikle Çin’in sürekli tehdidi altında olan Tayvan’ın bu felsefeyi uygulayan ikinci bir Trump iktidarını nasıl karşılayacaklarını tahmin etmek zor değildir.

Çin’in, Rusya’nın Ukrayna’daki olası bir başarısını kendisine Tayvan için yakılmış bir yeşil ışık olarak yorumlamasının ihtimali yüksektir. Trump şimdiye kadar kesinlikle Tayvan’ı savunacağına dair bir söz vermedi.

Trump buna karşın Kore’deki durum hakkında daha kesin fikirlere sahip. Eğer Güney Kore orada konuşlanan Amerikan askerleri için daha fazla ödeme yapmazsa onları bölgeden çekmeyi düşünüyor. Bölgedeki 30 bin kadar Amerikalı asker evine dönerse Kuzey Kore diktatörü Kim Jong Un bunu Güney'i işgal için mumlu bir davetiye olarak kabul eder.

Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ilk ABD başkanıydı ve en İsrail yanlısı Amerikalı politikacılardan biri olarak tarihe geçmişti. Olası bir İsrail-İran savaşında kimin yanında olacağı bellidir. Filistin sorunu konusunda iki devletli çözümden çok uzaklaştığı da açıktır.

Yine de Trump’ın İsrail desteği sınırsız değildir. Özellikle Başbakan Netanyahu hakkında hiç de iyi düşüncelere sahip olmayan Trump, Hamas’ın militanlarının 7 Ekim saldırısının onun nöbetinde gerçekleştiğini söyleyip duruyor.

Duvar takıntılı Trump ucuz Çin ürünlerinin ülkesine girişini gümrük duvarlarını yükselterek azaltmak ve böylece ABD ekonomisini korumak istiyor. Tüm ithal ürünlerine yüzde 10, bazı Çin ürünlerine yüzde 100 kadar gümrük vergisi uygulayacağını söylüyor. Tabii ki bu vergiyi Çinliler değil, Amerikalı tüketiciler ödüyor. Trump’ın ilk döneminde gümrük vergileri yüzünden ABD ekonomisinin 316 milyar dolar ve 300........

© T24


Get it on Google Play