Katilin yaşam öyküsüne odaklanmanın cazibesi
Diğer
19 Ağustos 2024
Eskişehir’de bilgisayar oyunundan etkilenip sokakta karşısına çıkanları rastgele bıçaklayan genç, kimleri kendine rol model seçmiş? Norveç’te 77 kişiyi öldüren Anders Breivik ile Yeni Zelanda’da 51 kişiyi öldüren Brenton Tarrant gibi ırkçı ve ruhsuz katilleri.
18 yaşındaki Arda Küçükyetim de olabildiğince fazla insan öldürmek üzere kask, hücum yeleği giymiş, kamera düzeneği kurup öyle çıkmış dışarı. Medyamız bu haberleri verirken haklı olarak bir yandan saldırının dehşetini yansıttı bir yandan da uyarıcı olmaya çalıştı. Uzman görüşlerinin aktarılması, bu oyunların zararlarına dikkat çekilmesi açısından değerliydi.
Ama uyarıcı olmaya çalışırken, Arda Küçükyetim’in hazırladığı ültimatom metninin ayrıntılarının, etkilendiği bilgisayar oyununun adının yer alması ve yaşam öyküsüne odaklanılması sorunluydu. Akşam, Hürriyet, Sabah, Takvim, Türkiye ile haber siteleri ve televizyon kanalları o oyunların isimlerini verdi; blogundaki metinden bölümler yayımladı.
Milliyet daha da ileri giderek o iki oyunun içeriğiyle ilgili ayrıntılı kutular düzenledi; Arda Küçükyetim’e “Türk Breivik” unvanı verdi. Milliyet, onunla da kalmadı, bu saldırganın günlüğüne yazdığı düşüncelerini geniş biçimde yayımladı.
Aslında saldırının kendisi gazetecilerin ne yapmaması gerektiğini de gösteriyor bize. Belli ki bu kişi, dünyanın öbür ucundaki robotlaşmış katiller hakkındaki bilgiyi medyadan ve internetten öğrenmiş; oralardan kopyalamış. Prof. Dr. Burhanettin Kaya’nın Milliyet’te söylediği gibi; “Gençler, gerçek ya da sanal, başkasının davranışını, kopyalayarak yineleyebiliyorlar.”
O zaman biz gazetecilerin görevi de bu tür haberler ve saldırıları, gençlerin örnek almasını, kopyalamasını önleyecek tarzda yayımlamak, özenli davranmak. Elbette bu cinayetler ve katiller hakkında hiç bilgi vermeyelim denemez. Fakat haberleri daha sınırlı tutabiliriz, saldırgan gencin davranışını kahramanlaştırıcı ifadeler kullanmayabiliriz; saldırının her anını ve kanlı gelişmeleri dehşet etkisini artıracak biçimde aktarmayabiliriz. Saldırı hazırlığını ve bloguna yazdığı güdülenmelerini anlattığı metinlerin ayrıntılarını yayımlamayabiliriz.
Brenton Tarrant’ın camilere saldırısının ardından Yeni Zelanda’nın o zamanki başbakanı Jacinda Ardern, bu teröristin kahramanlaştırılmaması ve fikirlerinin yayılmaması için adının anılmamasını, yaşam öyküsü ve manifestosunun paylaşılmamasını istemişti. Haklıydı da…
Ayrıca o bilgisayar oyunu bu kadar tehlikeli ise, vahim sonuçlara yol açabilecek kadar etkiliyorsa gençleri, neden ismini bilmeyenlere de duyuralım? En iyisi bu oyunların adını hiç yazmamaktı. Saldırının vahşiliğini aktarmak kadar gençleri korumak da bizim yükümlülüğümüz.
Eski Bakan Adil Karaismailoğlu, DEM Partili Mersin Milletvekili Ali Bozan'a Meclis’te tekme tokat giriştiğinde bu davranışına karşılık bir uyarı, bir ceza almış mıydı? Elbette hayır. Hatta iktidar çevrelerinden övgüler almış, medya da onun kabahatini örtme yarışına girişmişti.
Sırf dayak atılan DEM’li diye muhalif medyada da iktidar saflarında olduğu gibi “Meclis’te tekmeli yumruklu kavga” ya da “Meclis’te yine yumruklar konuştu” başlıkları atılmış, şiddete karşı tavır alınmamıştı.
O zaman şiddeti ayıplamayan iktidar medyası, şimdi daha da ileri giderek, Ahmet Şık’a saldıran AKP’li Alpay Özalan’ı savundu. Meclis’in orta yerinde kürsüde konuşan milletvekiline yönelik şiddete destek çıktı:
“Hakarete yumruk” (Akşam), “Yüce Meclis’te yumruk yumruğa” (Hürriyet), “TBMM’de büyük kavga” (Milliyet), “Meclis’te TİP’ten provokasyon” (Sabah), “Meclis’te kan aktı” (Türkiye), “Vekil değil teröristler” (Yeni Akit), “TİP terörü Meclis’e taşıdı” (Yeni Şafak)
İktidar yanlısı televizyonlardaki yorumlar da bu yöndeydi; Ahmet Şık’ın söyledikleri ne kadar ağır ve hakaretamiz olursa olsun olursa şiddete haklılık kazandırmayacağını söylemek yerine açık açık Alpay Özalan ve AKP’lilerin saldırısına arka çıkıyorlardı.
Hal böyle olunca artık Meclis’te muhalefet milletvekillerinin can........
© T24
visit website