Koleksiyoncunun kaleminden: Pencerenin kültür tarihi (2)
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
08 Eylül 2024
Geçen hafta yayımlanan "Pencerenin Kültür Tarihi" başlıklı yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır, o yazıda mağara devrinden MS 100'lü yıllar arasında pencerenin evrimini anlatmaya çalışmış, atalarımızın her çağda yaşadığı mekâna pencere tasarlamaya çalıştığını yazmıştım.
Kısaca hatırlatmak gerekirse, mağara devrinde doğal açıklıklarla ışık ve havalandırma ihtiyacını karşılayan atalarımız yerleşik hayata geçerken yükseklere inşa ettiği ilkel kulübelere, bir kısmı toprak altına yapılan toprak sıvalı meskenlere sığınmış; dönemin özelliği pencerenin olmayışı olarak saptanmış.
6000 yıl önce Mısır ve Mezopotamya'nın eski uygarlıklarında iç ortamların havalandırılmasını, aydınlatılmasını ve aynı zamanda dış tehlikelerden korunmasını sağlayacak şekilde duvarlarda küçük açıklıklar halinde tasarlanan pencereler kullanılmaya başlanmış.
Tunç Çağı'na doğru insan yaşadığı mekânı aydınlatmak ve havalandırmak için farklı çözümler geliştirmeye çalışmış; mekânın yönüne, iklim tipine ve çevrenin güvenliğine bağlı olarak büyük ya da küçük boyutlarda pencereler açılmış.
MÖ 3500 yıllarında Doğu Mezopotamya ve Mısır bölgelerinde ortaya çıkan cam üretiminde elde edilen camlar şeffaf değilmiş; ilk camlar siyah ve volkanikmiş. Bu yıllarda cam pencere fikri henüz ortaya çıkmadığı için son derece zor şartlarda az miktarda üretilen camlar mücevher olarak takılarda, bıçak - ok uçları gibi silahları şekillendirmede ve değişim aracı olarak ticarette kullanılıyormuş.
Eski Yunan ve erken Roma meskenlerinde gün ışığı avluya yansıyacak şekilde duvarlardaki dar yarıklardan, özel olarak bırakılmış açıklıklardan ya da revaklardan giriyormuş; gerilmiş, iyice kazınmış hayvan derileri, kaynatıldıktan sonra ezilmiş boynuzlar ve yağlanmış kumaşlarla açıklıklar kapatılıyormuş. Duvarlardaki dar aralıklar aynı zamanda davetsiz misafirlerin mekâna girmesine engel oluyormuş.
Denilebilir ki, İsa öncesinde evlerde -genellikle- pencere yokmuş; bu yüzden Yunan mimarisinde pencere için özel bir terim de olmamış. Antik Yunan dilinde pencere sadece bir "açıklık" Eski Roma'da da "küçük bir kapı" olarak anılıyormuş.
MS 100'lü yıllarda farklı bölgelerde aynı anda ortaya çıkan gelişmeler pencere kavramına farklı bir boyut getrmiş, İber Yarımadasındaki Hispania Bölgesinden çıkarılan bir çeşit "buzlu cam" benzeri "lapis specularis" bir başka adıyla "ayna taşı" pencerelere takılmaya başlanmış; pencere Roma uygarlığının ayırt edici özelliklerinden biri olmuş
Aynı yıllarda Antik Çin, Kore ve Japonya maliyeti ucuz ve montajı kolay kâğıt pencereleri yaygın olarak kullanırken, Amerikan'ın yerli halkı aşırı sıcaklıklara karşı iyi bir yalıtkan olan "mika" mineralinden yapılan camlar pencerelere monte ediliyormuş.
Romalıların manganez oksit uygulayarak camı daha berrak hale getirmeleri ve cama yeni bir özellik kazandırmaları yakın gelecekte oluşacak camlı pencere ihtiyacını körüklemiş; rafine edilebilen şeffaf cam üretimi İmparatorluğun dört bir yanına yayılmış.
Roma İmparatorluğu'nun çok alanda gelişme gösterdiği ve hüküm sürdüğü topraklara götürdüğü medeni seviyeyi gösteren şaşalı yükseliş döneminden sonra MS 476 yılından başlayan çöküş süreci -ara sıra toparlanma denemeleri olsa- da belirgin bir duraklama hatta sosyal kazanımlardan geri dönüş başlamış.
Merkezi otoritenin kaybolarak yerini kaosa bıraktığı bu iniş döneminden pencereler de nasibini almış; küçük pencerelerin varlığıyla karakterize edilen Orta Çağ konut mimarisi önemli ölçüde değişmiş. Bunun nedeni bir ölçüde cam üretimi alanındaki duraksamalar ve malzeme kıtlığı olsa da asıl sorun "güvenlik" nedenlerinden kaynaklanmış. Küçük pencerelerin hava ve ışık girişine bir ölçüde izin vermesi bir yana asıl beklenti düşmanları dışarıda tutmakla beraber - dar bir açıdan da olsa- dışarının görülmesine olanak sağlamasıymış.
Orta Çağ'da soylulara ve aristokrasiye özel olarak ayna taşından cam bölmeli küçük ahşap çerçeveler tasarlanmış olsa da nüfusun çoğunluğu, genellikle ahşap veya kumaşla kaplı basit açıklıklarla yetinmek zorunda kalmış.
Orta çÇağ ve sonrasındaki mimaride yer alan küçük cam parçalarının kurşun şeritlerle birleştirilmesiyle üretilen "vitray" 4. yüzyılda Hristiyanlığın Avrupa'ya yayılmaya başlamasıyla birlikte yapılmaya başlanan ilk kiliselerde görülmeye başlanmış. Bu kiliselerin inşasında, İncil'den anekdotlar aktarmak ve anlatıları görsel olarak ön plana çıkarmak için pencerelere vitray takılmış.
Özellikle dini yapılarda "gül penceresi" olarak adlandırılan radyal geometrik şekillere bölünmüş büyük dairesel pencere tasarımları başlamış; Gotik dönem boyunca ortaya çıkan yeni teknolojiler sayesinde inşaatta, özellikle de bugün bildiğimize benzer şekilde pencere tasarımında kayda değer ilerleme kaydedilmiş.
Yapısal yenilikler, binaların mimari özelliklerini şekillendirirken pencerelerin boyutları büyümüş. Dini temalara gönderme yapan sembolizm içinde ince ve narin binalar gökyüzüne yaklaşma arzusunu temsil edercesine yükselmiş. Çok cepheli, büyük boyutlarda tasarlanmış çok pencereli binaların dekorasyonunda elde edilen ışık, mimarinin belirleyici unsuru haline gelmeye başlamış.
Arkeologlara göre, Rusya evlerindeki ilk pencereler dumandan kurtulmak için 9. ve 10. yüzyıllarda yapılmaya başlanmış. Bu pencereler kapının karşı duvarında açılmış, amaçları dumanı dışarı çıkarmak olduğundan "sürükleme pencereleri" olarak adlandırılmış. Genellikle yaşanan mekânın tavanının hemen altına açılan bu tür pencerelerin ahşap, hasır veya samandan yapılmış özel bir panjuru varmış; oda ısıtıldıktan sonra ısı kaybı yaşanmaması için pencere kapatılırmış. Rahat kullanımlı olmasalar da sert kış aylarında mekânın bir ölçüde sıcak kalmasını sağladıkları için tercih edilmişler. Bu türden pencereler her zaman kirli ve isli oldukları için ışığın içeri girmesine pek yardımcı olmuyormuş; gündüzleri bile mum yakılıyor, hayvansal yağ yakıtlı lamba kullanmak gerekiyormuş.
Avrupa mimarisinde 10. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 12. yüzyılda Gotik mimariye dönüşen Romanesk dönem boyunca tek parça ve daha da büyük ebatlı vitray yapımı popüler hale gelmiş; önemli bir sanat formu olarak gelişmiş. O yıllara kadar Roma İmparatorluğu döneminden kalma fırınları kullanan Orta Çağ cam ustaları 12. yüzyılla birlikte yeni teknikler geliştirmişler, dini temalı tasarımlarla Avrupa şehirlerini süslemişler.
Rusya'da pervazlı çerçeveli pencereler 13. yüzyılda soyluların evlerinde görülmeye başlanmış. Vitray yapımı çok pahalı olduğundan dolayı Orta Çağ Rus soylu mülklerinde bile, içine şeffaf katmanlı mineral yerleştirilmiş tabakalar pencerelere takılmış. Bunlar "periton" denen büyükbaş hayvanların karın zarlarından elde edilen ince bir deri tabakasıyla kaplanarak soğuğa karşı dayanıklı hale getirilmiş. Pencereleri kapatan yağlı kâğıt kullanımı........
© T24
visit website