Psikolog İlknur Yılmaz: Tanışmak tesadüf, ilişki bir seçimdir
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
03 Mart 2024
Uzmanlar, "ben", "biz" ve "onlar" dengesinin kurulduğu sağlıklı ve huzurlu ilişkiler herkes için mümkün dese de çağımızda bir ilişkiyi yürütmek ciddi bir mücadele. Nereden başlayıp, nasıl çözümleyeceğimiz konusunda tavsiyelerle donatılmamıza rağmen tıkanmış durumdayız. Bir tarafımız bu çağda evlilik ne kadar mümkün derken, diğer tarafımız yalnız kalmak istemiyorum çığlıkları atıyor. İlişki Dansı'nın yazarı Uzman Klinik Psikolog İlknur Yılmaz'la buluştuk. Bağımlı kişilikleri, yaralarımızı, içgörüye ulaşmanın yollarını, mutsuz ilişki döngülerini ve uyumlu birlikteliğin sırlarını konuştuk.
- Bağımlı kişilikleri nasıl tanırız?
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki hepimizde her kişilik özelliğinden parçalar bulunur. Bağımlı kişiler genellikle, fazla uyumlu, hakkında "Ne kadar iyi insan" diye düşündüğünüz kişilerdir. Çatışmadan, radikal değişimlerden kaçınan, kendi fikirlerinden çok da emin olmayan kişilerdir. Çok verici, fedakâr olarak tanıdığınız kişiler büyük ihtimalle bağımlı özellikleri baskın kişilerdir. Seanslarda sıklıkla "İlişkimde sürekli veriyorum ama karşılığını alamıyorum" diye yakınmalarla kendilerini belli ederler. Kendi konfor alanlarından kolay kolay çıkmazlar. Onları bırakın, güvenli bir kozada sonsuza kadar yaşayıp gidebilirler. Kendi fikirlerinden emin değildirler, kendi düşüncelerini net ifade etmek ya da kendi davranışları konusunda insiyatif almak yerine sürekli yakın çevrelerinden onay alma ihtiyacı duyarlar. Burada elbette genelleme yapıyorum ancak bağımlıklı kişilerde bu özelliklerin çok sık görüldüğünü söyleyebiliriz. Bağımlılık dozu arttıkça bu özellikler de artış gösterebilir.
- Bağımlı kişilikler romantik ilişkilerini nasıl yaşarlar?
Bağımlı kişiliklerin partnerleri, deyim yerindeyse onların Ay'ıdır, Güneş'idir. İlişkide çoğu zaman partnerinin durumuna, koşullarına, doğrularına, fikirlerine göre hareket ederler. Çoğunlukla, onun ekseninde ve onun tercihlerine göre yaşarlar. Kendi hayatlarını sevdikleri insana göre şekillendirmeye hazırdırlar. Onun tarafından kabul görmeleri, sevilmeleri yeterlidir. Partnerlerinin onaylamadığı ya da mutsuz hissedecekleri durumlar olduğunda, kendi tercihlerinden, isteklerinden, ihtiyaçlarından çok kolay vazgeçebilirler. Aslında bağımlı kişilikler için en önemli olan şey, bir ilişki içerisinde olmanın sağladığı güven ve huzur hissidir.
- Peki, kişi bağımlılık döngüsünü kırabilir mi? Kırabiliyorsa nasıl?
Ebru, karakter özelliklerimizi erken çocukluk dönemlerimiz, bize sergilenen ebeveyn tutumları şekillendiriyor. Bu temel, sonrasında hayatı, kendimizi, yakın romantik ilişkimizi hangi mercekle göreceğimizi ve yaşayacağımızı da belirliyor. Bağımlı bir kişiliğin de yıllardır bildiği, içinde rahat ettiği bir model var. Onu o yapan işte bu özellikleri. Bir anda bu özelliklerin tamamını yok edelim demek de ne çok mümkün ne de çok sağlıklı. Ancak bu bağımlı kişi, başkaları tarafından zarara uğratılıyorsa, çatışma olmasın diye kendisini rahatça ifade edemiyorsa, bedensel ve psikolojik sıkıntılar yaşıyorsa işte bu noktada kişiliğinin ona bu olumsuzlukları getiren tarafları üzerinde elbette çalışabilir. Hatta terapilere en fazla başvuran kişilikler bağımlı kişiliklerdir diyebilirim. Genelde bu kişiler seanslara hayal kırıklıkları, aldatılmalar, bedensel ve duygusal tükenmişliklerle gelirler.
- Sanırım günümüz insanının dertlerinden biri de "Hayır" diyememek. Evet'e bağımlılık. Neden "Hayır" demek bu kadar zor?
Hayır diyebilmek bizim gibi bağımlılık kodları bir hayli yüksek olan toplumlarda zor. Hayır demek güvenli alandan çıkmayı da göze alabilmek demek. Yani "evet" demek olası bir çatışma, sevilmeme, reddedilme, dışlanma gibi risklerden de insanı koruyor. Düşünün çevrenizde, daha çok "evet" diyen, "hayır" cevabını pek duymadığınız kişileri. Onları nasıl tanımlıyorsunuz? Ne kadar uyumlu, sorunsuz, sakin, iyi gibi olumlu sıfatlarla, öyle değil mi? Bu nedenle bu kişiler kaybetmekten korktukları her neyse onu korumak için böyle davranırlar. Ayıp olur, bozulur, kızar, benimle görüşmeyi istemez, benden ayrılır düşünceleri ile aslında çok da samimi olmayan ilişkiler sürer gider. Bağımlı tarafta, farkına varmadığı, bastırılmış bir öfkenin varlığından da bahsedebiliriz. Sürekli uyumlu olmaya çalışmak, kendi ihtiyaçlarından vazgeçmek de alttan alta o ilişkiye bastırılmış bir öfke yükler.
- Hayır demeyi öğrenmek ne yapmalıyız?
Öncelikle bunu neden istiyorsunuz, bunun yanıtını vermeniz lazım. Hayır diyememek hayatınızda ne gibi sıkıntılar yaratıyor? Bu değişimi gerçekleştirmeye kararlı mısınız? Eğer öyleyseniz, bunun ilk adımı, bu durumu içinizde anlamlandırdıktan sonra her gün, karşılaştığınız durumlar ekseninde kendinizle diyaloğa geçmeniz, kendi isteğinizi, ihtiyacınızı isimlendirmeniz olacak. Sonrasında, eğer kendi ihtiyacınız çok baskınsa bunu görmezden gelmemeyi ya da kendi kotanızı aşmamayı seçebilirsiniz. Karar vermek çok önemli; böylece kontrol ve yönetim sizde olur. Burada mesele bazı durumlarda evet, bazı durumlarda hayır diyebilmektir. Hayır deme becerisi geliştirebilmek de elbette sürecin parçası. Bu noktada geliştirmek istediğimiz her beceride olduğu gibi bolca pratik yapmak lazım. Ben bunu bir tür kas geliştirme programı gibi görüyorum. Sönük olan "hayır" kası sık tekrarla ve sürekli olarak çalıştırılırsa, o kas zaman içinde gelişir. Bazen hayır demek sanki agresif bir tutum gibi algılanıyor. Oysa ki, karşımızdakine neden hayır dediğimizi de gayet incelikli ve sakin şekilde söyleyebiliriz. Üslubumuza, ses tonumuza dikkat ettiğimiz sürece kendimizi ifade etme hakkına sahibiz. Hayır demek, yaygın algının aksine bencillik değil, kişinin kendine olan saygısıdır.
- Psikanalist Adam Philips "İlgi Arayışı" kitabında şöyle der: "Ya en güçlü isteğimiz sevilmek, anlaşılmak, arzulanmak değil de övülmekse?" Toplum olarak hakkaniyetli övgüyü bilmiyoruz. Gerçekçi övgünün ya da övülme arzusunun psikolojimizde tamamlayıcı noktası nedir?
Kişinin odak noktasının ne olduğuna bağlı olarak anlam değişir. Hepimiz zaman zaman övgü cümlelerinden hoşlanırız. Kendilik saygımız da böyle cümlelerle beslenebilir. Ben somut bir başarı sergilediysem, ya da birçok kişi tarafından takdir edilesi bir davranışta bulunduysam, yakınımdakiler de bana övgü ve takdir sözcükleri sarf ediyorlarsa, övgüyü kabul etmek de olağan ve sağlıklıdır. Ancak, bütün hayatını, bütün ilişkilerini övülmeye dair bir "ihtiyaç" üzerinden yaşayan bir kişi için durum çok başka tabii ki. Bu o kadar baskın bir ihtiyaç ise kişi zaten tüm yaşamını ve ilişkilerini bunun üzerine inşa eder. Ona göre bir meslek seçebilir ya da onu her daim alkışlayacak kişilerle ilişki kurar.
- Kitabınızda, bugünlerde popüler bir tanım olan" toksik........© T24
visit website