Jilet Sebahat: Ya bedeninin, ruhunun kanamasına razı geleceksin ya da kendini ateşe vereceksin
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
04 Şubat 2024
Sahnelerimizin aykırı yıldızı, Beyoğlu aşığı, Queer dünyanın yaman kalemi, fikir emekçisi Jilet Sebahat ile yeni kitabı Jilet üzerinden pandemi ayrılıklarını, öfkesini, sütten kesilmemiş erkekleri, men edenleri, edilenleri ve Beyoğlu'nda gece hayatını konuştuk. Sadece kendini değil bir kuşağı anlattığı kitabında dimdik duruşu, anarşist ruhu ve güçlü kalemiyle beni kendisine hayran bıraktı.
- Kendini ifade etmek için birçok bedel ödeyip, yol arayan bir insanı, yazıya götüren nedir? Neden yazdın?
Bugüne kadar sustuğum o kadar çok olay var ki bu suskunluğumun bir karşılığı olmalıydı. Ya çığlık atacaktım ya da aklımı yitirecektim. Ya da bunların hepsini toplayıp sessizliğin sesi olan yazılara dönüştürecektim. Küçük yaşlardan beri yazıyorum. Eğer çocukluğunuzdan beri LGBTİ bireyi iseniz hep susmak zorundasınız. Sadece sözsel değil bedensel de susuyorsunuz. Dolayısıyla yazı, sustuğum her şeyin karşılığı, çığlığı ve haykırışı benim için.
- Adımlıyorum/Geri dönüyorum. /Terbiye borcum yok kimseye. / Karanlık, Işık, Başlangıç./ Bir anlamı olmalı bunların. Yolculuğunun özeti gibi adeta. Varoluşundan, kimliğinden ötürü ilk isyanın kime oldu?
İlk isyanım babama idi. Ancak bu isyanımın nedeni kendi varoluşumla ilgili değildi. Annemdi. Annemi bir kadın olarak tanıştırmadı benimle. Annemi hayatta sadece bir anne olarak değil, bir birey, bir kadın olarak kabul ettikten sonra kendi kişiliğimi buldum. Dolayısıyla elbette ki ilk isyanım babamaydı.
- "Annemi kadın olarak tanıştırmadı" derken neyi kastettin?
Çünkü bizim topraklarda, anne ve eş olmak bir görev tanımı gibi. Görevi iyi bir eş olmak ve anne olmak. Ötesi yok. Bir kadın, bir birey gibi değilmiş gibi. Anneler de kadın. Kadınlığı sürekli unutturulmak istenilen. Dolayısıyla annemin kadınlığıyla tanışmam, kendi kadınlığımla tanışmama eş düşer.
- Var olmak için, daha özgür yaşayabilmek için baba evini nasıl terk ettin? Harekete geçiren son nokta neydi?
Var olmak, zorla dayatılan her şeyden kaçmak için ailemi, çevremi, geçmişimi terk etmem gerekiyordu. Bir varoluş meselesiydi baba evini terk etmek benim için. Sevgi dışında ortak bir noktamız kalmamıştı. Beraber aynı evde yapamıyoruz. O zaman yolları ayıralım dedik.
- Konuşarak mı ayrıldın ailenden?
Yok hayır Ebru. Zaman zaman konuşmalı, daha çok kavgalı olarak ayrıldık. Politik olarak anlaşamıyorduk. Kendi varlığım açısından da açık biri değildim o zamanlar. Kitap'ta da yazdığım gibi "ya bedeninin, ruhunun kanamasına razı geleceksin ya da kendini ateşe vereceksin." Benim terk edişim ateşe vermekle orantılı diyebilirim.
- Çok cesurca.
Evet bütün hayatımı, çocukluğumu, çocukluğumun geçtiği evi her şeyi yakarak tek başıma yola çıktım. Bazen yeniden doğmak için her şeyi yakmak gerekiyor. "Yakarsa dünyayı garipler yakar." denir, bilirsin. Ben de Anka kuşları gibi küllerimden yeniden doğmak için tüm dünyamı yaktım. Ve yeniden doğdum. Kendimi doğurdum da diyebiliriz.
- İstanbul'a geldiğinde ilk ne zorluklar yaşadın? Neler hissettin?
Çok zordu. Başta çok zorlandım. Tiyatro sevdasıyla gelmiştim İstanbul'a ancak kendimi gerçekleştirmek için çıktığım bir yolculuktu. Tiyatro bahaneydi. Sonradan anladım ki esas zorluk tiyatrodan ayrıldıktan sonra beni bekliyordu. İstanbul'a ilk defa geliyordum. Tiyatro dışında tanıdığım hiç kimse yoktu. Gidebilecek yerim yoktu ve en önemlisi param yoktu. Ailem destek vermiyordu. Ben de yoluma devam etmek için onlardan özellikle para istemiyordum. Açlık çeksem de bu benim kararımdı. Sonuçları vardı, sorumluluğunu üstleniyordum. Aç kala kala, mücadeleyle, küllerimden tekrar tekrar doğarak Jileti büyüttüm.
- İstanbul'a geldiğinde evsiz döneminde iyi insanlarla da karşılaşmışsın. Büyük şans.
Haklısın büyük şanslar oldu. Tabii ki bu şansların altyapısında da kendi geçmişteki mücadelem var.
- "İyi olan da iyiyi bulur" Sen de iyi gözlerle, yumuşacık, samimi bakıyorsun.
Evet, çünkü hayatta sadece kendi sorunlarımız yok. Dünya dediğimiz şey sorun yumağı. Dolayısıyla gerçekten birinin yarasını öpüp sardığında, kokladığında bir gün senin de bir yaran kanadığında o el sana uzanıyor. Ben bunu hayatımın her alanında gördüm.
- Kendinin değil, hayatın kaçağı Jilet nasıl doğdu?
Jilet aslında hep vardı. Jilet akran zorbalığına uğrayan okullarda da vardı. Babası tarafından şiddet gören çocukların evinde de vardı. Eşit ve adaletsiz bir düzende de vardı. Her yerde vardı. Dolayısıyla Jilet'i doğurdular aslında. Doğurttular. Dolayısıyla da kendimi bildim bileli bir jilet gibi yaşadım. Kocası tarafından şiddet gören Fatoş Abla'nın evinde de yaşadım. Mahalleden atılan, dövülerek atılan orospuların yanında da yaşadım, okullarda da yaşadım. Her yerde yaşadım. Hayatımın her anında vardı ama içimde saklıydı. Artık o jileti göstermenin ve kendi bedenimin, kendi hayatımın öz savunmasını yapmanın zamanı gelmişti benim için. Öyle açığa çıktı. O jilet hep midemdeydi, beynimdeydi. Hayatımdaydı, yastığımın altındaydı, dilimin altındaydı, memelerimin arasındaydı. Hep vardı ama artık bunu göstermenin zamanı geldi dediğim bir zaman vardı. Hani sustuğum şeyleri haykırma zamanı gibi bir şey. Dolayısıyla öyle oluştu.
- Çoğu zaman hayatın dışına itilmiş, paranteze alınmış hikâyelerin kahramanı olarak mı görüyorsun kendini? Neden?
LGBTİ birey olduğunda seni bir parantezin içine almak istiyorlar. Ana başlık olmadan, dipnot olarak hayatını yaşamak zorunda bırakılıyorsun. Dolayısıyla da evet o paranteze alınmış insanların hikâyelerini anlatmak, onlar için mücadele vermek bana daha iyi geliyor. O parantez aslında önümüze konulan kuralları, dayatılan duvarları hepsini kapsıyor. Hayatımızı, parantezden çıkarıp bir ana başlığa dönüştürme hikâyesi olarak bakıyorum. Evet bu parantezi parçalayan, kendini ana paragrafa taşıyan herkes de benim kahramanım oldu şimdiye kadar. Dolayısıyla ben de birilerinin bu anlamda kahramanı olmaya çalışıyorum.
- Kesinlikle öylesin, bence kitabı okuyan herkes bunu görecektir de. Gece hayatında koskoca 25 yıl. Geceler korkularının sığınağı mıydı? Sokak nedir senin için?
Sokak hayatımın gerçeğidir, kendisidir. Sokaklar feministtir. Agresif bir tavırdır, isyandır, başkaldırır. Aynı geceler gibi. İstediğiniz gibi sokakların ismini değiştirin. İster Tatavla ister Kurtuluş deyin farketmez, o sokakların bir dili, bir anlamı, bir hikâyesi var. Her sokağın benim için bir hikâyesi var. Ve bu değişim hikâyesi, kendi bedenimin, kendi ruhumun değişimin hikâyesiyle de örtüşür benim için. Dolayısıyla evet gece hayatında yirmi beş yıl oldu. Gece hayatındaki varlığımı, sokakta olma haline borçluyum. Sokakta olan insanların şu ana kadar verdiği mücadeleye borçluyum. Yürüyen, eylem yapan, isyan eden birçok kişiye borçluyum. Bu anlamda evet, sokak........
© T24
visit website