Van Büyükşehir Belediyesi 9 milyar TL nasıl borçlandı; eş başkanlar kayyım döneminin şehirdeki tahribatını anlattı
Diğer
12 Temmuz 2024
31 Mart seçimlerinde sadece Van Büyükşehir Belediyesi’ni değil, şehrin bütün ilçelerini kazanan DEM Parti bir “Van modeli” yaratabilecek mi? Büyükşehirle birlikte kentin 13 ilçesini birden kazanan bir partinin “halkçı, ekolojik ve kadın özgürlükçü şehirler” iddiası nasıl hayata geçecek? Kayyım tehlikesine karşı belediye eş başkanları ne diyor? Eş başkanlık sistemi işliyor mu?
Hatırlatalım... DEM Parti geleneğinde kadın/erkek eşitlik kotasının kabulü 2005 yılına dayanıyor.
Osman Baydemir’in ilk kez Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildiği dönemde (2004) şehre zorla göç etmek zorunda kalan yoksul kesime yönelik olarak halkçı belediyecilik pratikleri de şöyleydi: Ortak tandır ve çamaşır evleri, kooperatifler, kadın sığınma evleri, kadın danışma merkezleri, öğrenci ve kadınlar için eğitim kursları... O dönem için “Diyarbakır modeli” deniyordu belediyecilik pratikleri için.
Tabii ki sosyoloji değişti yıllar içerisinde... O yoksul evlere çamaşır makineleri girdi.
2016 ve 2019 yıllarında uygulanan ve hâlâ devam eden kayyım siyasetinin tahribatını gidermek için öncelikler de değişti.
Van’da mazbata krizi sonrası üç gün süren öfkenin yerinde şimdi sakinlik, çok çalışma motivasyonu ve halkla iç içe olma hali var. Bunu eş başkanlarının ruh hali ve onlarla yaptığım görüşmeden çıkarıyorum. Çünkü bir gecede yoksul, varsıl ve orta sınıf olarak kategorize edebileceğim üç düğün gezen, günde yüzlerce insanın elini sıkan, çocukların bile fotoğraf çektirmek istediği iki güçlü figürden söz ediyorum: Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan...
Zeydan mazbata krizinin çözülmesi sonrası Vanlıların ruh halini şöyle açıkladı:
“Adaletin yerini bulma duygusunun başarıya ulaşması olarak görüyor insanlar. Çünkü çok açık bir siyasi kumpas vardı. Bir yargı tuzağı vardı maalesef. Halkın iradesine, millet iradesine büyük bir saldırı vardı. Parti ayrımı yapmaksızın bütün Van halkına karşı yapılan bir saldırıydı. Herkes gibi, her halk gibi burada yaşayan insanlar için de iradeleri kendi onurlarıdır, kendi haysiyetleridir. Halkımız gururuna yediremedi ve görkemli bir sahiplenme ortaya çıktı. Büyük bir kamuoyu desteği, büyük bir dayanışma, adalet, hukuk, vicdan ve demokrasi etrafında buluştu. Yüksek Seçim Kurulu da bütün bu dayanışmanın da ortaya çıkardığı sinerjiyle birlikte hukuktan yana, adaletten yana bir tutum ortaya koydu. Bu aslında bir umut da yarattı. Türkiye'nin geleceği anlamında adaletin yerini bulması, hukukun tesis edilmesi, demokrasinin olması, birlikte onları özgür yaşam iradesini daha da güçlendirmesi anlamında büyük bir umut da yarattı. Demek ki eğer insanlar vicdanlarını dinleyip adaletin, hukukun demokrasinin yanında dururlarsa adaletin yerini bulacağına şahit oldular.“
Kendisi sosyolog olan Neslihan Şedal da bu durumla ilgili şu yorumu yaptı:
“Van’da çok ciddi bir motivasyon var. Ciddi bir mutlu olma hali var çünkü insanların kendi iradelerine sahip çıkması, o direniş süreci ve kendi iradeleriyle kentin yönetiliyor olması insanları mutlu ediyor. İnsanların inançlarını yükseltebiliyor geleceğe dair. Zorlayan, tıkanan bir sürecin yeniden umut vadeden bir sürece, geleceğe dönüşmesine dair bir motivasyon var. Bunun bir sürü sebebi var. Uzun bir dönemdir kentlerimiz abluka altındaydı. Kayyım gaspı söz konusu, iradeyi hiçe sayan uygulamalarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla insanların kendisini göremediği, sözünün yok sayıldığı bir durumda insanın kendisine dair bir şey kalmaz, toplumsallığına dair bir şey kalmaz. Haliyle yeniden bunu yakalayabilmek, insanları mutlu ediyor. Yeniden kendini görebilmek, kendisini o kente ait hissedebilme duygusunun bu süreçte görebiliyoruz. “
- Somut olarak kayyımlar nasıl bir tahribat yaratmış? Abdullah Zeydan’ın verdiği örnekler, kayyımın yerel yönetim anlayışını ortaya koyar nitelikte…
"Kayyımlar, hiçbir zaman bu kentleri kendi kentleri olarak görmediler. Burada yaşayan insanları kendi insanları gibi görmediler. Van’da yol yapmamışlar, kanalizasyon yapmamışlar, arıtma tesisleri yapmamışlar, yeşil alan oluşturmamışlar, park bahçe oluşturmamışlar.
Van, birinci dereceden deprem bölgesi; afetlere yönelik, depreme yönelik ne deprem öncesi ne deprem anında ne deprem sonrası için hiçbir hazırlık yapılmamış. Düşünebiliyor musunuz birinci dereceden deprem bölgesi… Her an depremle yüzleşeceğimiz bir gerçeklik olmasına rağmen Van'da bir Afet Koordinasyon Merkezi yok. Biz hemen çalışmalarımızı başlattık. Önceliğimiz bu şu anda…"
Neslihan Şedal da yerel yönetimlerin o kentte yaşayan insanlar için ne anlama geldiğini, yine sosyolog kimliğiyle şöyle anlattı:
“Yerinden yönetim, kendini yönetebilme halidir. Van ve dolayısıyla aslında kentler uzun bir dönemdir kayyımla yönetilmek istenen kentlerdi. Bu kentlerin toplumsal ihtiyaçlarına, insani ihtiyaçlarına dair de hiçbir sorununun çözülmediği, ihtiyaçların giderilmediği bir durumla karşı karşıyalar. Dolayısıyla yerel yönetimler burada çok büyük anlam ifade ediyor. Çünkü siz yerel yönetimler aracılığı ile, kurumsallaşması aracılığı ile o kentteki sorunları çözersiniz, o kentin ihtiyaçlarını karşılarsınız.
Kentin, kentteki insanların neye ihtiyacı vardır bunu çözmeye çalışırsınız. Alt yapı, üst yapı, yol ihtiyacı, su ihtiyacı, sosyo kültürel, ekonomi faaliyetler, yerel yönetimlerin eliyle çözülmeye çalışılır. İstihdamlar açılır. İnsanların her türlü sorunu yerel yönetimlerin eliyle, öncülüğüyle pekala çözülebilinir. Dolayısıyla bizlerin yerel yönetimler pratiğine baktığımızda tamamen hizmet odaklı, toplumcu, halkçı, halkı da bunun öncüsü olarak gören bir yerel yönetimler modelimiz........© T24
visit website