Yolu kapatan büyük kaya: Muhafazakâr ve seküler mahalleden yeni bir demokrat siyaset çıkar mı?
Diğer
18 Mart 2024
Üç hafta önce Economist’te bir yazı yayınlandı. Başlığı ironik biçimde “Dünyadaki milliyetçiler birleşin!” idi. Yazı her ülkedeki muhafazakâr siyasetlerin liberalizme karşı küresel bir cephe oluşturuyor olduklarından söz ediyordu. Liberalizm derken de kastedilen özgürlükler ve demokrasi. Bir masa etrafında oturup el sıkışmıyor olabilirler ama ülkelerdeki popülist, otoriter, şoven iktidarların söylemleri, politikaları giderek birbirlerine benziyor.
Birbirlerinden öğreniyorlar, kopyalıyorlar ve iktidarları için kendi toplumlarının rızasını alabilmek adına da birbirlerine düşmanlığı kullanıyorlar. Hatırlayın geçen ilkbaharda Türkiye ve Yunanistan siyasetçilerinin birbirlerine söylemlerini. Neredeyse savaş ihtimalinden bile söz edilir, ekranlarda askeri güç kıyaslamaları yapılır olmuştu. İkisi de seçimleri kazandılar, şimdi o gerilimden bahseden yok.
Bu liderler dünyanın yeni bölüşüm kavgasının liderleri ve tetikleyicileri de aynı zamanda. Bir yandan ekonomik, bir yandan siyasi egemenlik kavgası sürdürüyorlar diğer yandan da Müslüman coğrafya ile Batı arasındaki gerilimi, ayrımcılığı, radikal hareketleri körüklüyorlar.
Örneğin Macaristan Başbakanı Viktor Orban Avrupa’nın ortasında ve Avrupa Birliği’nin içinde popülist, şoven, otoriter iktidarın ve hareketin lideri. Göç, ailenin rolü, toplumsal cinsiyet ve ulusal egemenlik konularında sert politikalar izliyor. Öte yandan bizim iktidarı çok da beğeniyor, alkışlıyor. Orban bir hafta önce Antalya Diplomasi Forumu’ndaki konuşmasında göçmen politikası nedeniyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı övdü.
Habere göre Türkiye’nin göç konusundaki rolüne değinen Orban şöyle demiş: "Türkiye olmasaydı şu anda Avrupa, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri tamamıyla istikrarını kaybetmiş olurdu. Erdoğan bir yerde Avrupa kıtasını kurtardı. Neredeyse son sekiz yıldır da bu görevi üstlenmekte. Dolayısıyla Türkiye’deki güçlü liderlik olmasaydı hepimizin başı belada olurdu Avrupa’da, bunu söyleyebilirim. Dolayısıyla Avrupa’da herkes Türkiye’ye minnet duymakta ve duymalıdır da zaten."
Paradoks şurada ki bizim iktidarımız da Batı karşıtlığı konusunda, Batı’daki İslam karşıtı ve göçmen karşıtı politikalar, hareketler nedeniyle emperyalizmle mücadele ettiğini anlatıyor bize. İktidarın sözcüleri yerli ve milli olmak gerekliliğini, hatta bugünün sol söyleminin enternasyonalist olmaması gerektiğini söylerken, İstanbul adayları da İstanbul seçimini kazanınca Gazze’nin de sevineceğini söylüyor.
Economist’teki yazıda Orban ve Macaristan hakkında şu tespit vardı: Macaristan’ın başkenti, sağcı siyaseti yeniden şekillendirmeye yönelik küresel bir hareketin kalbinde yer alıyor. Bizim iktidarın trolleri de hilafet diyerek, yeni Osmanlıcılık hayalleriyle Müslüman dünyanın liderliği hayalini kuruyor. İki küresel şoven iddianın liderleri de birbirlerine övgüler düzüyor.
Öte yandan Gazze’deki soykırımı dünya da batısıyla doğusuyla seyrediyor. Müslüman coğrafyanın yoksul ve çaresiz insanları oligarşik ve otoriter yönetimlerden kurtulamadıkça canları pahasına Batı’ya doğru göç ediyor.
Bu iktidarlar birbirlerinden besleniyorlar, birbirlerini çoğaltıyorlar.
Bu yıl içinde neredeyse dünyanın yarısı seçim yapacak. Geçen pazar günü Portekiz seçimlerini de sağ ittifak kazandı. Yalnızca Türkiye siyaseti değil dünya siyaseti de sağcılaşıyor. Avrupa’da muhafazakâr, şoven partiler yükselişte. Mussolini’nin takipçisi Meloni, 2022’de İtalya’da iktidara geldi. Avrupa Birliği’nin en kalabalık beş ülkesinden (Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya) dördünde aşırı sağ partiler var hükümette. İsveç ve Finlandiya gibi sosyal demokrasinin mimarı ülkelerde sağcı popülistler yükselişte. Hollanda’da ve Fransa’da ırkçı Wilders ve Le Pen muhtemelen bir dahaki seçimlerin kazananları olacaklar.
Devletler ve toplumlar güvenlik açmazına sıkışmış durumda. Ve bu durum içinden çıkılmaz bir sarmal. Bu iktidarlar gerilimleri tırmandırıyor, gerilimler toplumların güvenlik ihtiyacını çoğaltıyor, güvenlik ihtiyacı otoriter ve popülist iktidarlara toplumsal rıza üretiyor. Dünyayı tekinsiz hale getiriyorlar, o halin ürettiği toplumsal duyguları manipüle ederek iktidarlarını sürdürüyorlar.
Küresel ara buzul dönem uzuyor. Geçici bir araz gibi görünen popülist iktidarlar kalıcılaşıyor. Bir yandan da tüm dünyada gelir adaletsizliği, yoksulluk, eşitsizlik yoğunlaşıyor, derinleşiyor ve kalıcılaşıyor.
Diğer tarafta ve eş zamanlı olarak da bu siyasi ve toplumsal gerilimin tümüyle dışındaymış gibi görünen, bildiğimiz hayat ritmini tümden değiştiren yeni teknolojilerin sahipliği de çok küçük bir azınlığın elinde yoğunlaşıyor. Tıpkı finansal gücün de çok küçük bir azınlığın elinde........
© T24
visit website