Tek hayat tarzı, tek fikire karşı 'var olma' meselesi: Demokrasi krizi nasıl aşılır?
Diğer
24 Haziran 2024
Demokrasi “var olma” meselesi. Herkesin kendi olan, kendine yakıştırdığı, kendi tercihleriyle, fikirleriyle ve hayat tarzıyla var olabilmesi meselesi. Kendini yasal, siyasal ve toplumsal baskı altında olmadan, böylesi bir baskı veya tehdit algısı hissetmeden, hayatta, kamuda, herhangi bir hakkı veya hizmeti kullanırken ayrıcalık veya ayrımcılık yaşamadan, hissetmeden var olabilmek.
Demokrasi yalnızca var olma meselesi de değil, yanı sıra ikinci unsur olarak kendine dair “kararlara katılabilmek”. Kendine dair, kendini ilgilendiren karar süreçlerine ister sokağında ister mahallesinde, kasabasında, ilçesinde, ilinde ve tüm ülkede katılabilmek. Üçüncü unsur, “bilmek”, kendi ve ülke hayatına dair kararlar ister ekonomik ister siyasi olsun, nasıl alınır, hangi gerekçeyle alınır, kim alır, kim uygular bilmek. Kendine ve ülke hayatına dair bilgilere ulaşabilmek. Yani şeffaflık, hukukun üstünlüğüne olan inanç. Dördüncüsü de “denetleyebilmek”. Doğrudan kendisi eliyle veya hukuk marifetiyle karar süreçlerinin ve kararların ve de karar vericilerin denetlenebilmesi.
Seçimler kararlara katılabilmenin, siyasi ve doğrudan denetimin bir aracı. Demokrasinin olmazsa olmaz gerek şartı, fakat seçimler demokrasi için yeter şart değil.
Demokrasi tanımının bu dört unsurunun hayata geçirilebilmesinin üç boyutu var. Zihniyet, kurumlar ve kurallar. İşleyen, yaşayan bir demokrasi bu üç unsur olmadan var olamıyor. Devlet, yönetim ve toplumsal kurumlar demokrasinin gereklerine göre örgütlenmiş, iş ve görev tanımları da buna uygun olacak. Bu kurumlar ve hayatın uyacağı ve denetleneceği demokrat kurallar olacak. Ve bu kurumların ve kuralların ardında demokrat, çoğulcu bir zihniyet dünyası olacak.
Bu unsurların ve boyutların birisinde bile sorun varsa ne tam demokrasi ne de ileri demokrasi olabilir. Hele bizdeki gibi eğer var olan sistemin ardındaki temel kabul “yurttaşa güvensizlik” ise, yurttaşlar “makbul olanlar ve olmayanlar” şeklinde sınıflandırılıyorsa hiç olmuyor.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişi diye kodlanan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, ABD’de Biden ile Trump arasına sıkışmış siyasal sistem, Hindistan’dan Arjantin’e, Rusya’dan İsrail’e popülist ve otoriter iktidarların revaçta oluşu da esas itibarıyla demokrasi krizi.
Sanayi toplumunun standardizasyona ve ölçeğe dayalı üretim modeli temsiliyete dayanan yönetim ve demokrasi uygulamaları da krizde.
Öte yandan krizin adı ve kapsamı küresel ortak olsa da her ülkenin kendi koşulları, deneyimi, ekonomik yapısı ve toplumsal dokusuna bağlı olarak farklı dinamikleri var. Tanım ve sistem aynı gibi görünse de her bir ülkenin kendi ekonomik, sosyolojik, siyasal dinamiklerine, sanayi toplumu sürecinin hangi aşamasında olduklarına göre farklılaşan uygulamaları var. Yalnızca geçmiş ve var olan yapı değil güncel meseleler ve bunların toplumlar üzerinde ürettiği güncel duygu halleri de krizin derinliği üzerinde bir başka belirleyici unsur.
Örneğin Avrupa Parlamentosu seçimleri aynı kurallarla yapılmış olsa da her ülkenin seçmeni farklı dürtülerle oy verdi veya sandığa gitmeyi tercih etmedi. Ekonomisi ve kurumsal siyasal sistemi yerleşmiş görünen Batı Avrupa ülkelerinde var olanı korumak, kendi kimliklerinin sözde “Avrupalılık” kimliği içinde erimesine itiraz etmek baskın duyguydu. Buna karşılık Doğu Avrupa ülkelerinde “Avrupalı” olmak hala hedef olarak önlerinde. O nedenle yükselen aşırı sağ hareketler yoğunluklu olarak Batı Avrupa ülkelerindeler.
Ortak ve soyut bir demokrasi ve krizi konuşuyor olsak bile her bir ülkenin de Türkiye’nin de özgünlüklerini ihmal edemeyiz. Bu nedenle Türkiye’nin demokrasi kriziyle Avrupa’nınki oldukça farklı.
Yine de şu ortak soru geçerli; hangi demokrasinin krizinden bahsediyoruz?
Esas itibarıyla demokrasi bir temel kabule dayanıyor. İnsanlar dili, dini, rengi, tercihleri ne olursa olsun siyasal bakımdan eşitlerdir. Bu eşitlik temelinde herkes ve genel olarak toplum kendine dair ve kendine ait kararları verebilecek yetenek, kapasite ve olgunluktadır. İnsanlar farklılıkları ne olursa olsun, ihtiyaç ve talepleri için örgütlenme, siyasal süreçlere dahil olma hakkına eşit olarak sahiptir. Demokratik kurumlar, kurallar ve sistem herkesin örgütleri ve temsilcileri üzerinden karar süreçlerine dahildir. Kararların bir tanrısal veya askeri veya siyasal güce dayanan bir azınlığın ya da kişinin keyfine bırakıldığı değil hesap verebilirliğin ve şeffaflığın esas olduğu bir siyasal sistemdir. Yani demokrasi keyfiliğin ya da kutsallığın değil kurumların ve kuralların bütünüdür.
İnsanlık tarihi bu ideal düzeni inşa etme süreci bir bakıma. Tarih boyunca demokrasiyi geliştirme fikri ile karşıtları ya da........
© T24
visit website