menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Altan Öymen: Her ahval ve şeraitte beyefendi

15 0
19.07.2025

Diğer

Konuk Yazar

19 Temmuz 2025

Bugünden bakıldığında hayat alabildiğine olağan seyrediyordu 80’li yıllarda. Sabah Kadıköy yakasında oturan kalabalık bir gazeteci gurubu olarak aynı vapur ile karşıya geçiyor, kar yağsa bile neredeyse hepimiz arka güvertede çay, sigara içiyor, asık suratından kimin karısı ile kavga ettiğini anlıyor, Eminönü’ne varmadan bütün dedikoduları topluyorduk.

Vapurda kimler yoktu ki… Onat Kutlar, Murat Belge, Okay Gönensin, Selahattin Duman, Mehmet Yaşin, Haldun Taner, Ahmet Oktay, ender de olsa Yusuf Atılgan, Necati Cumalı vb.

Yanlış anlaşılmasın hep lak lak yapmıyorduk, o 20 dakika benim için çok kıymetliydi, tek başına servis olarak çalıştığım için yeni çıkan kitapları çoğunlukla vapurda okuyordum, sayfayı yaptıktan sonra da akşamüzeri kapılarına dayanıyordum söyleşi için, bazen de sohbet için. Tomris Uyar mesela… Kaç söyleşi yaptım, bilmiyorum ama çok votkasını içtim, çok muhabbet ettik.

Nişantaşı’nda oturan Peride Celal’e ise çay içmeye gider, anılarını dinlerdim. Leyla Erbil’e de öyle... Galiba en çok Adalet Ağaoğlu ile buluşuyordum, bazen evinde, bazen akşam yemekte, en çok da telefon ile konuşurduk.

İnsan ilişkilerinin de doğal olduğu yıllardı, söyleşi için gittiğim Latife Tekin’de muhabbet uzayınca yattığımı bilirim. Gazetenin ömrünün 24 saat, yazarın/sanatçının yetişmesinin bir ömür gerektirdiğini bilir, söyleşi dışında anlatılanları çok daha ilginç olsalar da kendime saklardım.

O kadar ki Ahmet Oktay “Duyduklarını yazsan manşetten inmezsin” derdi. Edepli yıllardı, haberin öznesi olmamaya dikkat eder, bu yüzden asla beraber fotoğraf çektirmezdik.

Pınar Kür ile tanışmam da 80’lerin başına denk gelir. Kür’ün ‘Yarın Yarın’ını öğrencilik yıllarımda okumuş, çok sevmiştim. Onu takip eden romanlarını da öyle… Ama söyleşileri hep Cağaloğlu’nda yapıyorduk o yüzden en sevdiğim öyküsü ‘Bir Deli Ağaç’ta ki o ağaç ile tanışamamıştım bir türlü. Ama hep aklımdaydı. Ta ki bir gece Çiçek Bar’da Erdal Öz ile uzayan muhabbetin arkasından Pınar, “Çok geç oldu karşıya gitme gel bende kal” deyince yüreğim pır pır oldu. ‘Deli Ağaç’ ile tanışacaktım nihayet.

Soğuk bir kış gecesiydi, Pınar’ın geniş, yerleri rabıta, bol kilimli ‘entelektüel’ evinde, yapraklarını dökmüş o dev ağacı........

© T24