menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu yılki yaz okumalarımdan seçmeler (1)

33 23
21.08.2024

Diğer

21 Ağustos 2024

İlki belki en politik olanıydı. Selahattin Demirtaş ve Yiğit Bener'in birlikte oluşturdukları Arafta Düet (Dipnot Yayınları, 2024).

Selahattin Demirtaş, sözlüğe göre "bir Türk avukat, siyasetçi ve yazarıdır". Doğumu 19 Mart 1973 (51 yıl yaşında), eşi Başak Demirtaş'tır. 22 Haziran 2014'te seçildiği Halkların Demokratik Partisi eş genel başkanlığı görevini 11 Şubat 2018'e kadar yürütmüştür. Ve 4 Kasım 2016'dan beri Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutukludur. Böylesine bir siyasetçinin benim vicdanıma göre gerçek anlamda hiç suç işlemeden tam 8 yıldır hapiste olması, izah edilecek şey değildir.

Peki ama, içerideki Demirtaş, dışarıdaki değerli yazar Yiğit Bener'le nasıl buluştu? 1958 Brüksel doğumlu, gençliğini Ankara, Paris ve Brüksel'de geçiren Bener 1980 darbesinden sonra tutuklanmış, bu yüzden tıp eğitimini yarıda bırakıp sürgünde yaşamış, 1990'da İstanbul'a dönmüştür. 2001'den beriyse birçok roman ve çevirisi yayımlanmıştır.

Ve şunu bilelim ki, bu iki yazar yüz yüze asla görüşmüş değildirler! Kader onları ortak siyaset ve sanat anlayışları nedeniyle bir araya getirmiştir. Şimdi işte bu kitaptan özenle seçtiğim satırlar:

"...Nefret etme kolaycılığına teslim olmak bizi kendi değerlerimize yabancılaştırıyor; nefret ettiklerimize benzetiyor. Sonuçta iktidarın nefret söylemi kötüdür; ama benzer bir söylemi düşman bellediklerimize biz yöneltirsek, bu gayet meşru ve haklı olabiir mi? Eğer evet dersek, bu çifte standart olmaz mı?"

"Şiddetten medet umarak siyaset yapmak, başlıbaşına yanlış bir yöntem. Silah yoluyla iktidara gelip vaat ettiği mükemmel toplumu kurabilen tek bir örnek yok, bildiğim kadarıyla."

"Faşizmin asıl korkunçluğu kötülüğün ve suçun sıradan insanlar eliyle bu denli yaygınlaşabilmesi, sıradanlaşması, anonimleşmesi değil midir? Hitler, Mussolini, Franco, Pinochet ve benzerleri... Böyle caniler o koca ülkeleri yönetebildiler. Ama asıl korkunç olan bu mu? Yoksa onları destekleyen, alkışlayan, onaylayan, emirlerini ister gayretkeşlikle (yani bazen kraldan fazla kralcı inisiyatifler alarak), ister gönülsüzce, ama asla karşı koymadan, itiraz etmeden yerine getiren yüz binlerce insanın varlığı mı? Gel de Mikhail Romm'un Sıradan Faşizm filmini anma!... Ya da Louis Ferdinand Celine'in 'evrensel hırtlık' kavramını."

"Düşüncelere dalıyorum. Tut ki yarın mucizevi şekilde iktidara geldik. Ne yapacağız? Bu topraklarda işlenen suçlar 12 Eylül darbesiyle sınırlı değil. 1915'de Ermenilere yapılanlar... Mübadele bahanesiyle ülkelerinden kovulan Rumlar ve Balkan Türkleri... Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki Kürt isyanlarının kanla bastırılması... Gayri müslimlerin mallarına el koymak için yaratılan Varlık Vergisi. 6-7 Eylül olayları... Alevileri hedef alan Kahramanmaraş, Madımak vb. katliamlar... Bazı Sünni Türklerin diğer Sünni Türklere ettikleri... Tüm darbe dönemlerinde sıkıyönetimlerde, OHAL'lerde, hatta artık olağan dönemlerde bile yaşananlar... İdamlar, işkenceler, yargısız infazlar... Ağzını açanın hapse tıkılması. Bir devletin kendi vatandaşlarına bu kadar düşmanca davranması normal midir?"

İşte Araf'ta Düet'ten kimi........

© T24


Get it on Google Play