menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yerli dizi isimlerinden bir ideoloji haritası

22 2
28.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

28 Eylül 2025

Her şey İstanbul’a gelir gelmez anneme bu sene hangi diziler başlamış diye sormamla başladı. “Halef” ve “Veliaht” isimlerini aynı cümle içinde duymayı ise hiç beklemiyordum. Aynı sezonda, aynı kelime ailesinden iki ağır kavram. Bu yalnızca bir tesadüf olamazdı. Merak ettim, açtım tüm yeni başlayan ve başlayacak olan dizilerin isimlerine baktım. Elbette bu bir akademik çalışma değil, sadece fikir yürütme; ama zevkli bir alıştırma, üstelik her ne kadar detaylı araştırılmamış olsa da bir hipotez sunabilecek veriyi sağlıyor sanki.

Biraz bakınca, Eylül 2025’te başlayan ya da başlayacak olan isimleri üç ana eksende toplayabildim. Miras ve soyu anlatanlar, Halef ve Veliaht, duygusal aşırılıkla vurgu yapanlar, Çarpıntı, Kıskanmak, Aşk ve Gözyaşı bir de doğa ve aidiyet üzerinden tanımlamalar, Gözleri Karadeniz, Taşacak Bu Deniz, Bereketli Topraklar. Bu üç çizgi birleşince ortaya tek bir büyük tema çıktı, köklere dönüş, kimlik krizi ve aile bağları. Türkiye’nin güncel sosyo-politik ikliminde kök, aidiyet ve soy vurgularının bu kadar yoğun belirmesi elbette tesadüfi değil; popüler kültür, bu duyguların sahnesi haline geliyor.

Veliaht sözcüğü Arapça velî (koruyucu, dost) ile ahd (ant, söz) kelimelerinden geliyor; yani aslında emaneti sürdüren, sözü devralan demek. Halef yine Arapça kökenli, ardından gelen, yerini alan anlamında. İkisi yan yana konduğunda sadece aile içindeki kuşak bağlarını değil, devletin, toplumun ve hatta kültürün devamlılığını düşündürüyor.

Demeye çalıştığım, Veliaht ve Halef dizileri yalnızca dilsel bir tesadüf değil; bu tekrar, ataerkil düzenin iktidarı hep aynı zincir üzerinden devretmesinin televizyon kültüründeki yansıması. Bu sözcükler, kuşaklar arası devamlılığı neredeyse doğal ve kaçınılmaz gösterirken, aslında soy zincirinin erkeklik üzerinden tanımlanmasını kurumsallaştırıyor. Veliaht ve haleflik, erkek iktidar zincirinde bir halkaya işaret ediyor. Böylece dizi başlıkları, patrilinyal denilen soy ve mirasın erkekten erkeğe devrini, aktarımını olağanlaştıran bir ideolojik yapı haline geliyor. Burada yalnızca bireysel aile hikâyeleri değil, devlet-toplum analojisinin de devreye girdiğini görebiliriz, babanın yerini oğul alır, padişahın yerini şehzade. Bu, kadınların hikâyenin kurucu öznesi olarak değil, devredilen bir nesne olarak konumlandırıldığını gösterir. Kadın ya korunması gereken bir emanet gibi kurgulanır ya da tamamen aktarım zincirinin dışında bırakılır. İktidarın ve soyun aktarımı erkekler arasında gerçekleşir; kadın bu zincirin kenarında, çoğu zaman adı bile anılmadan, edilgen bir figür olarak durur. Böylece başlıkların taşıdığı anlamlar, yalnızca bir sözcük tercihi olmaktan çıkar; ataerkil sürekliliği popüler kültürde parlatılmış, neredeyse romantize edilmiş bir biçimde yeniden üretir. Seyirci, mirasın babadan oğula geçmesinin doğal, hatta kaçınılmaz olduğu fikrine davet edilir; başka türlü aktarım biçimlerinin, başka tür aile veya aidiyet tanımlarının mümkün olabileceği ihtimali ise dışarıda bırakılır. Bu bile isteye yapılan seçim, izleyiciye fark ettirmeden bir norm koyar, devamlılık erkekler üzerinden kurulur, kadın bu devamlılığın ya sessiz taşıyıcısı ya da sembolik nesnesidir.

Gelelim ikinci gruba. Çarpıntı, Kıskanmak, Aşk ve Gözyaşı gibi başlıklar, melodramın televizyonlarımızda en çok tutunan damarını işaret ediyor gibi, duygunun fazlasını, taşkın olanı, bireyi sarsanı ve toplumsal düzeni tehdit eden boyutunu. Ancak bu fazlalık neredeyse daima kadın karakterler üzerinden temsil ediliyor gibi görünüyor, dikkatinizi çekiyor mu? Melodram, kadını hem duygunun kaynağı hem de duygunun kurbanı olarak sahneye çıkarıyor. Çarpıntı, bedenin biyolojik ritmini bozan bir duygu fazlası........

© T24