menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Özgürlükten kulluğa

18 1
25.03.2024

Diğer

25 Mart 2024

Daha evvel T24 yazılarımda “gönüllü kulluktan” söz etmiştim. Burada, bu sefer antropoloji alanında bir çalışmanın siyaset alanında ne anlama geldiğinden söz edeceğim. Antropoloji, 20.yüzyılın ikinci yarısında Brezilya ve Amazon ormanlarında yaşayan kabileler üzerine araştırmalar yapmaya başlamıştı bile. Hemen İkinci Dünya Savaşı sonrasında insan merkezli bir dünya içine girilmişti (Alman Nazizm’inin yarattığı Temerküz kamplarının barbarlığı karşısında insanilik öğeleri Hümanizmayı tekrar gündeme taşımıştı) ve hatta insan merkezlilikten çıkılmaktaydı bile. (Althusser ve Foucault)

Bu dönemde Batı toplumlarının ve ayrıca biraz daha geniş olarak ele alınan “tarihi olan” toplumlar ile “tarihi olmayan ilkel” toplumlar arasında tarihi bir ayrım yapılmaktaydı. Bu ayırım içinde düşünen ve ilkel ve daha sonra yaban olarak adlandırılan bu toplumlardaki demokratik mekanizmayı keşfeden antropolog Pierre Clastres, inanılmaz bir şekilde La Boetie’den yola çıkarak özgür toplumlardan boyun eğmeyi tercih eden kulluk toplumlarından söz etmekteydi: Bu ayrım sonunda devlet mekanizmasının oluşturulması ve devlet mekanizmasının oluşmasına karşı çıkan ve tarihsiz olarak adlandırılan toplumlar arasındaki fark ortaya çıkartılmaktaydı. Pierre Clastres’a göre, antropoloji ve siyaset bu ikili ayrım üzerinden doğmuştu. İlkeller devlet mekanizması yerine şef mekanizmasını tercih etmişlerdi ve yerlilerin şefin söylediklerini ve onlara anlattıklarını tiyatrovari bir şekilde dinlediklerini ileri sürmekteydi. Dolayısıyla şefin söylediklerinin bir abartı olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını tespit etmişlerdi ve sanki bildikleri hikayeleri şef onlara bilmem kaçıncı kez anlattığı zaman bile bu oyun sürdürülmekteydi. İnanmış gibi yüz hareketleri yaparak hayretle dinler gibi yapmakta ver oyunu sürdürmekteydiler. Şef de bunu biliyordu ve anlatmaya ve onları eğlendirmeğe devam ediyordu.

Bu çalışma 1990’larda Türkçeye tercüme edildi, “Devlete Karşı Toplum” olarak. Fakat, o günkü Türkiye’deki siyasi bağlamda devlete karşı olan Hegel’ci anlamda........

© T24


Get it on Google Play