menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Meşruiyet

25 1
01.10.2025

Diğer

01 Ekim 2025

Geçen iki hafta içinde bir siyaset adamıyla bir büyükelçinin ifadeleri herkesin aklını karıştırdı.

MHP başkanı, Türkiye-Rusya-Çin ilişkilerinin geliştirilmesinden söz etti ama bunun içini doldurmadı. Daha sonra Türkgün gazetesinde kendisiyle yapılan bir görüşme yayınlandıysa da bunun zamana uygunluğu yine belirsiz. Bu ülkelerin her birinin strateji dosyalarındaki veriler, hedefleri, mevcut bağlantıları buna imkân verir mi sorusu düşünülmedi. Tepkiler yeni yeni yoğunlaşıyor. Cumhurbaşkanı seyahat öncesinde “hayırlısı” diyerek ortağının düşüncesini değerlendirdi. Bu da İngilizcedeki “interesting” sözcüğü gibi bir ifade, onay mı, kuşku mu ifade ediyor, bilinmez. Sözün kısası bu da Şangay İşbirliği gibi hedefi belirsiz, içi boş bir dolgu ifadesi.

ABD Büyükelçisi’nin, patronu olan ABD Başkanı’nın zekâsını göklere çıkartmasına neden olan “Erdoğan’ın ihtiyacı olan meşruiyeti verelim” sözleri ne demek oluyor? Acaba kasıt mevcut durumun “gayr-meşru” olduğunu hatırlatmak mı? Trump 2017 referandumunu, mühürsüz oylar dosyasını biliyor olabilir mi?

Benim bunu duyar duymaz öfkelenerek verdiğim tepki, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyetini kastediyorsa, bunun 1923 Nisan’ında İsviçre’nin Lozan kentinde, Gazi Mustafa Kemal’in ordularıyla yendiği kuvvetlerin siyasi temsilcilerinin kabulüyle tescil edildiğini hatırlatmak gerektiği oldu. ABD Başkanı’nın ve benden beş yaş genç olan Lübnanlı Los Angeles göçmeninin bunu bilmeleri olası değil.

Pekâlâ, ne demek meşruiyet? Bunun yanıtını Umur Talu, 27 Eylül günlü T24’te mükemmel bir şekilde verdi. 28 Eylül’de Hakan Aksay’ın yine T24’teki yazısı da tepkinin “kaymağı” oldu. Bana kalsa onun anlayacağı dille tepki verirdim, Umur Talu kendisine yakışan kelimeleri kullanmış.

Yine de birkaç satır yazacağım. Önce kimin meşruiyeti? Ülkenin, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin mi? Öyleyse, kelimenin sözlük karşılığı, belli bir toplumda geçerli, kabul gören, yerleşik kural ve değerlere uygun olmaktır. Bu tanıma göre Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyet kuralı toplumun yüzlerce yıllık geleneklerden, törelerden oluşan değerlerine uymasıdır. Kurala gelince, temel kural ülkenin anayasasıdır. Önümüzde kimi daha katı, kimi daha özgür, ama hepsi laik, demokrat, hukuk, sosyal olma ilkelerini benimsemiş 1921, 1961, 1980, 2017 tarihlerini taşıyan anayasalarımız bulunmaktadır. Onların çizdiği sınırlar içinde hukuk devletinin diğer kurallar silsilesini tanımlayan yasalarımız da mevcuttur. Bunların uygulanmasını engelleyen gelişmelerin mimarı, bugün meşruiyet ihtiyacından söz edenlerden başkası değildir.

O zaman, Trump veya Barack’ın sözünü, ettiği meşruiyet ne getirecek? Hemen şunu teslim edelim, sözünü ettiğim anayasa ve yasalar, onların öngördüğü yaptırımları düzenleyen anayasa mahkemesi ve diğer kurullar var ama mevcut iktidar, anayasayı ve kurumlarını tanımadığını birkaç kere telaffuz etti. Yasaları uygulamakla görevli mahkemeler de düzgün işlemiyor.

Yok, eğer kastedilen Cumhurbaşkanının meşruiyetiyse, durum biraz daha karışıktır. Çünkü, bir siyasinin meşruiyeti serbest, bağımsız seçimlerle kazanılır, sömürge yönetimi dışında kimsenin bu alanda yetkisi yoktur. Bu durumda eğri oturup doğru konuşalım, çünkü Atlantik ötesindeki “el oğlu” öyle yapıyor. Yasaların öngördüğü kurumlar iktidar tarafından tanınmıyorsa, mahkemeler işlemiyorsa ve D. Trump’ın tespitine göre burada bir meşruiyet ihtiyacı varsa, bu kimin ihtiyacı? Yokluğundan kim sorumlu?

Cevap açık, değil mi? D. Trump bu meşruiyeti nasıl sağlayacak? D. Trump Amerikan halkı tarafından ABD anayasası ve seçim........

© T24