menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Akıl - aydınlanma - siyaset

14 0
10.07.2024

Diğer

10 Temmuz 2024

Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet pazar yazısını "dünya hiç bu kerte istikrarsız dönemden geçmemişti" diyerek bitirmiş.

Ali Yaycıoğlu, Oksijen'de seçimlerini incelerken, Macron'un siyasette sivrilişini "adhoc" partileşme olarak tanımlıyor, yani organik bir oluşumdan çok, boşluğu değerlendiren ve bunda başarılı olan bir hamle. Bu hamle Chirac'tan sonra Sarkozy ve F. Hollande'ın ardından doğan siyaset ortamının doğal gelişme çizgisi olarak görülebilir mi?

Bunun yeterli olup olmadığı Pazar günü seçimde ortaya çıktı. E. Macron erken seçim derken ne bekliyordu, bunu bekliyor muydu? Şimdi "sol-sağ" ittifakı olarak ortaya çıkan "yeni ulusal cephe"nin içi nasıl dolacak? Bu ittifakın mimarı olan Jean-Luc Mélenchon'un siyaset ustalığı yeterli olacak mı? Bundan sonrası sürekli koalisyon pazarlıkları, oyun teorisi uygulamacıları için ilginç bir dönem.

Bekir Ağırdır yine Oksijen'de Türkiye'deki siyasal gelişmelere bakarken sağ-sol tercihlerinin nasıl evrildiğini ele alıyor, devlet olgusunu ve piyasa mekanizmasını öne çıkartıyor. B. Ağırdır'ın ısrarla önerdiği "hikâyenin yazılması", devlet, hükümet ve milletin karşılıklı konumlarının, sorumluluklarının tanımlanmasını, tartışılmasını gerektirir.

Bunlar ve diğer tüm benzer tahliller, tahminler, seçmenin karar süreçlerinde etkili olan parametreleri sol-sağ, liberal-muhafazakâr eksenlerinde değerlendiriyor. Bir süredir hemen dünyanın tamamında solun yerini yitirdiğini, aşırı sağın öne çıktığını görüyoruz. Bu eğilim Avrupa'da kendisini ağırlıkla gösteriyor.

Kendisini özellikle Avrupa'da gösteren bu "dalga", nasıl bir sağ? Finansal piyasaların ekonomi üzerindeki etkisinin hemen hemen 20-30 yıldır reel ekonominin üstüne çıktığın, bu sektörden kazanılan getirilerin üretimin yarattığı temettüyü bastırdığı hepimizin gözlemi. Türkiye'de ekonominin içine girdiği darboğaza karşın tüketimin hızını azaltmadığını hayretle izliyoruz. Bu gelişme ışığında değerin nasıl yaratıldığı, nasıl paylaşıldığı, bozulan gelir dağılımı, servet vergisi, universal asgari vergi soruları, önerileri karşımıza çıkıyor.

İngiltere'de, muhafazakâr partinin 20 yıla yakın iktidarından sonra İşçi Partisi yeni hükümeti kurdu. Bu konuda çeşitli yorumlar yapılıyor, ama sonuç ortada. İngiliz seçmen 2016'dan beri temel bazı tercihlerle karşı karşıya kaldı. Muhafazakâr Parti döneminde önüne Avrupa Birliği'nden çıkmak kararı getirildi. Oysa Birleşik Krallık AB'ne üye kabul edilmek için yıllarda uğraşmış, her defasında General de Gaulle Fransa'sının muhalefetiyle reddedilmişti. Sonuç olarak İngiliz seçmeni önemli gelir kaybına uğradı ve bu geri dönüşü olmayan bir karar.

Çıkış talebinin mimarı olan AB Parlamentosu üyesi Nigel Farrage böyle temel kararları ısıtan, ortamı geren bir kişilik. Daha önce AB Parlamentosu'nda da üyelere akla gelebilecek ağır hakaretleri yapıyordu. Nitekim İngiltere AB'de ayrıldıktan sonra, 2000 seçimlerinde ABD'de D. Trump kampanyasının hararetli destekçisi oldu. İşçi partisi J. Corbyn yönetiminde daha sağlıklı bir durumda değildi.

Hukukçu olan Kier Starmer liderliği ele alınca önce mutfağı, yani partinin içini, işleyişini, felsefesini ele aldı. Ülkemizde CHP aynı ev temizliğini yapıyor, yapmak zorunda. AKP de herhalde aynı işe kalkışacak.

İngiltere'de bir yandan ülkenin BREXIT sonrası bozulan ekonomi tablosu, öte yandan Muhafazakar Parti'nin art arda yaptığı yanlışlarla hükümetin sahipsiz kalması, seçmeni sağ-sol tercihini bir kenara bırakıp, kendisini doğruyu yapacağına ikna eden İşçi Partisi'ne oy vermeye yöneltti.

İngiltere'nin yüzyıllardır izlediği ekonomi modelinde bir değişiklik olmadı. K. Starmer'a seçim kazandıran, İşçi Partisi'nin kapitalizmin doğum yeri olan İngiltere'de seçmene güven vermesi oldu.[1] Seçmen 2016'da Muhafazakâr Parti ve N. Farrage tarafından fena halde yanıltılmıştı ve bu yanılgının bedelini ödemekteydi.

Oysa B. Johnson ne hayaller vaat etmişti, İngiltere küresel ekonomide eski "emperyal gücüne" kavuşacak, Singapur gibi yüksek bir gelire, yaşama standardına kavuşacaktı. Tersine, üyelik devam ettiği takdirde İngiltere AB bütçesine katkı yapmayı sürdürecek ve üstelik Türkiye'den pek çok kişi iş aramak için ülkeye göç edecekti. Bugün İngiltere hem AB ülkeleriyle ekonomik ilişkilerindeki ayrıcalığını yitirdi, hem de birçok ülke gibi hem imalat, hem sağlık ve hizmet sektöründe işgücü sıkıntısı çekiyor.

Güven zaafı, adalet sisteminin çökmüş olması ülkemiz için de en fazla önceliği olan ve sık sık tekrarladığımız konu. Adalet sistemindeki soruların yerli yabancı, her türlü yatırımı caydırdığı artık ezberlenen tesbit.

Damaged Politics adlı çalışma İngiltere'de 2019-24 parlamentosunun siyasete nasıl ve ne ölçüde zarar verdiğini somut anketlerden yola çıkarak inceliyor. Ülkemizde de seçmen davranışını inceleyen önemli çalışmalar arasında Ali Çarkoğlu-Ersin Kalaycıoğlu'nun araştırmalarını saymak gerekir. [2]

Hikâyenin ilginç yanı muhafazakâr parti bu vaatlere kandı, referandumda AB'den ayrılma kararı verdi. Bununla da kalmadı, J. Corbyn yönetiminde daha korkulu bir gelecek olasılığı karşısında İşçi Partisi seçmeni de bu kervana katıldı. Bu tablo hepimize çok yakınlarda, kendi ülkemizde yaşadığımız olayları anımsatmıyor mu?

Sermayenin,........

© T24


Get it on Google Play