menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Holokost mağduru Theodor, Lübnanlı Amal Clooney ve Britanyalı Kerim’in insanlığa mirası: Netanyahu’nun sanık sandalyesi

50 1
25.05.2024

Orta sınıf Yahudi bir ailede dünyaya gelen Theodor Melon, 1939 yılında Naziler Polonya’yı işgal ettiğinde sadece 9 yaşındaydı. Kendi deyimiyle bir gecede “kendi vatanında mülteci olmuş, okulundan ve çocukluğundan atılmış, sürekli bir tehlike halinin içine sürüklenmişti”. Birçok Polonya Yahudisi komşusu ve akrabası gibi önce gettolara, sonra da toplama kamplarına kapatılmış, neredeyse bütün çevresi Holokost sırasında katledilmişti. Theodor Melon, hayatta kalmayı başarmış, toplama kamplarından sağ kurtulmuştu. 1945’te Filistin’e göç etmiş, öncelikle Nazi işgali sırasında kaybettiği 6 senelik eğitimini tamamlamış, tanık olduğu korkunç Holokost vahşetinin bir daha tekrarlanmaması adına hukuk okumaya karar vermişti. Hebrew Üniversitesi’nde hukuk lisans programına girdi, ardından Harvard Hukuk Fakültesi ve Cambridge Üniversitesi’nde uluslararası hukuk yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı.

1957 yılında ise İsrail’e geri döndü. 27 yaşındaki hırslı genç hukukçu, yeni kurulan İsrail devletinin uluslararası hukuk danışmanlarından biri olmuştu. İsrail Dışişleri Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Temsilciliği için hukuki mütalaalar kaleme alıyor, uluslararası anlaşma ve ihtilaf süreçlerinde danışmanlık yapıyordu.

İsrail kuruluşundan itibaren iki akımın çatışmasıyla şekilleniyordu. Bir kesim Holokost sonrası kurulan İsrail’in güvenlikçi ve gerektiğinde hukuku ayaklar altına alabilen bir Yahudi devleti olmasını istiyor, az sayıdaki bir kısım liberal de geçmişteki acıların “hiç kimse için tekrarlanmaması” gerektiğini söyleyerek hukukun üstünlüğünün zedelenmemesini savunuyordu. İyi bir hukuk eğitimi almış Holokost mağduru Theodor Meron’ın hukukun üstünlüğünü savunanların yanındaydı. Duruşunun ne kadar sahici olduğunu ise makul seslerin duyulmasının en zor olduğu bir dönemde, İsrail için tarihi bir savaş zaferinin hemen ertesinde kanıtlamıştı.

Altı Gün Savaşı’nın ardından Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail ordusu, Ürdün Kralı Hüseyin’in portresini ters bir şekilde taşıyor, dalga geçiyor (Leonard Freed/Magnum)

İsrail’in Sina yarımadası, Gazze şeridi, Golan tepeleri, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal ettiği 1967 tarihli Altı Gün Savaşı neticesinde İsrail hükümeti, Theodor Meron’dan Batı Şeria’daki işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimlerinin kurulup kurulamayacağına dair bir hukuki mütalaa talep etmişti. Meron ise İsrail’in tezlerinin ve işgal altındaki topraklarda bu tür yerleşimlerin kurulmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu raporunda belirtmiş, kendi devletinin argümanlarını çürütmüştü. Meron sadece yerleşimlerin kurulmasına karşı çıkmamış, aynı zamanda İsrail ordusunun güvenlik gerekçeleriyle Filistinlilerinin evlerini yıkıp Filistinli nüfusu sürmesinin de uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmişti. Meron çok büyük bir askeri zaferinin ve milliyetçi hezeyanın hemen ertesinde kendi devletinin resmi anlatısı ve argümanlarına karşı çıkma, uluslararası hukukun gerekliliklerini hatırlatma cesareti göstermişti.

Theodor Meron’un hukuki görüşü. İsrailli hukukçu Itay Epshtain’in ortaya çıkardığı gizli belgeyi ilk gündeme getiren Amerikalı solcu Yahudi gazeteci Gershom Gorenberg olmuştu. Geronberg, Meron’un hukuki tavsiyelerinin dinlenmesi durumunda İsrail’in uluslararası alanda gördüğü eleştirilerin ortaya çıkmasına sebep olan hukuksuzlukların yaşanmayacağını belirtmiş, Meron’un öngörüsünü takdir etmişti.

İsrail hükümeti, tabii ki böylesine büyük bir askeri zafer ve işgalin ardından Theodor Meron’un görüşlerini dikkate almadı. Meron uluslararası hukuku önceleyen uzun vadeli çıkarların değil kısa vadeli çıkarların ve milliyetçi hezeyanların hakim olduğu bir atmosferde ancak 10 sene daha çalışabildi. 1971’de İsrail’in Kanada Büyükelçisi olmuştu, istese diplomatik kariyerinde daha da zirveye çıkabilirdi. İstemedi. 1977 yılında New York Üniversitesi’nden aldığı akademisyenlik teklifini kabul etti, ABD’ye göç etti, 1 sene sonra da vatandaşlık aldı. Meron yeni hayatında siyaseti bırakmış, akademi ve uluslararası mahkemelere ömrünü adamıştı. New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesör oldu, Oxford, Harvard’da dersler verdi. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş sürecinde katkı sundu, savaş suçlarını cezalandırılması için kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin başkanlığını üstlendi.

Theodor Meron’un İsrail tarafından dinlenmeyen tavsiyeleri artık dünyanın en önde gelen hukuk fakültesi amfilerinde dünyanın ilgiyle takip ettiği, uluslararası hukukun oluşumuna katkı sunan uluslararası mahkeme kararlarının gerekçelerinde yankılanıyordu. Theodor Meron’un İsrail ile olan danışmanlık ilişkisinin sona erdiği 1978’den günümüze 46 sene geçmiş, İsrail işgal ettiği bölgelerdeki yerleşimlerini arttırmıştı: Ocak 2023 itibariyle artık Doğu Kudüs’te yaklaşık 200 bin, Batı Şeria’da 500 bin ve Golan tepelerinde 20 bin Yahudi yerleşimci bulunuyor. Yerleşimciler sadece işgal altındaki topraklardaki işgalci İsrail’in radikal politikalarını pekiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda radikal sağ partilere eklemleniyor, İsrail’in ayrımcı ve hukuk dışı uygulamalarının bayraktarlığını yapıyor, Filistinlilerin toplu bir şekilde sürülmesi ve soykırıma uğraması için ellerinden gelen kamuoyu savunuculuğunu üstleniyorlar.

İsrail ise her ne kadar farkında olmasa da zamanında Theodor Meron’u ve uluslararası hukuku dinlememenin bedelini her geçen gün dünyadan tecrit edilerek, dış dünyadan koparak ve radikal bir yalnızlığa hapsolarak ödüyor. Bunun en güncel göstergesi ise, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Karim Khan’ın İsrail başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant’ın işledikleri savaş suçları iddiasıyla tutuklanması talebinde bulunması oldu. Hem de yıllar önce hukuka riayet etmesi için İsrail’i uyaran Theodor Meron’un tavsiye görüşü ve desteği ile. Böylece 94 yaşındaki hukukçu Theodor Meron, İsrail’in kendi tavsiyelerini dinlememesinin bedelini, İsrail’in başını uzun bir süre ağrıtacak bir hukuki sürece dahil olarak ödetmiş oldu.

Sanık sandalyesi sadece “Afrikalılar ve Putin” için değilmiş

20 Mayıs 2024 Pazartesi günü Karim Khan, sağına Amerikalı savcı Brenda Hollis, soluna İngiliz savcı Andrew Cayley’i alarak tarihi bir basın toplantısı düzenledi. Karim Khan bu toplantıda, Hamas yöneticileri Yahya Sinwar, Al-masri ve İsmail Haniyeh ve İsrail başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne tutuklama talebinde bulunduklarını açıkladı. Khan, Hamas yöneticilerinin........

© Serbestiyet


Get it on Google Play