menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bulgar komünistin vasiyeti, aşırı sağın topuk sesleri: Fransız solu nasıl birleşti?

40 22
22.06.2024

“Eppur si muove” (Her şeye rağmen dönüyor). Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylediği için Engizisyon mahkemelerinde yargılanan Galileo Galilei, kitaplarının yasaklanmasına ve ev hapsine çarptırılmasına bu cümleyle tepki göstermişti. 1633 yılında sarf edilen bu cümle, özgür düşüncenin en önemli sloganlarından biri haline gelmiş, 400 yıl sonra Hitler’in dört bir gözle verilecek hükmü beklediği bir mahkeme salonunda yankılanmıştı.

24 yaşındaki Hollandalı işçi Marinus van der Lubbe, Alman Komünist Partisi lideri Ernst Torgler ve aralarında Georgi Dimitrov’un da bulunduğu 3 Bulgar komünist 1930’lar Almanyasının kaderini değiştiren 1933 Reichstag yangınını çıkarmakla yargılanıyordu. Georgi Dimitrov, dünyadaki farklı komünist partiler arasındaki koordinasyonu sağlayan ve Sovyetler tarafından yönetilen Komünist Enternasyonal’in (Komintern) Orta Avrupa sorumlusuydu. Naziler, 27 Şubat 1933’te Almanya’nın meclis binası Reichstag’ın kundaklanmasının ardından olay yerinde buldukları komünist işçi Marinus van der Lubbe’nin “itiraflarını” temel alarak başta komünistler ve sosyal demokratlar olmak üzere büyük bir cadı avı başlatmış, yangının komünistlerce düzenlenen bir darbe girişimi olduğunu ileri sürmüştü.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Anayasa m.48/2’deki OHAL yetkilerini kullanarak temel hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını askıya alarak Nazilerin önünü açmış, komünist partili vekiller dahil birçok muhalif siyasetçi ve kanaat önderi mahkeme kararı olmadan gözaltına alınmış, işkencelere maruz kalmıştı.

Reichstag yangını, Nazilerin olağan hukuku askıya alması ve süresiz bir olağanüstü hukuk düzenine geçmesi için eşi benzeri bulunmayan bir fırsattı. Nitekim yangından sadece 6 gün sonra gerçekleşen seçimlerde de Naziler oylarını 10 puan arttırmış, Nazi hükümeti 81 sandalye kazanan Komünistlerin çoğunu gözaltına alarak meclise girmelerini engellemişti. Kısa bir süre sonra “Halkın ve İmparatorluğun Sıkıntılarını Ortadan Kaldırma Yasası” (Yetki Yasası) adında bir düzenleme kabul edildi. Bu yeni düzenleme, Nazi hükümetine anayasaya aykırı olsa da “kanun” yapma yetkisi veriyordu. Nazi hükümeti artık tek başına “kanun” yapabilecek, C oy aldığı için farklı partilerin muhtaç olduğu meclisi ikna etmesine gerek kalmayacak, Cumhurbaşkanı etkisizleştirilecekti. Reichstag yangının kısa süreli yarattığı OHAL’in etkisiyle komünistlerin etkisiz hale getirildiği bir siyasi atmosferde kabul edilen bu düzenlemeyle, OHAL kalıcılaştırılmış, Nazi Almanyası resmen bir diktatörlüğe dönüşmüş, nihayetinde Hitler en başından beri arzuladığı mutlak gücü ele geçirmişti.

Reichstag yangının faillerinin cezalandırılması için düzenlenen Leipzig davası, Nazi Almanyası için “sembolik” bir davaydı. Komünistlerin darbe teşebbüsü teorisinin bir mahkeme kararıyla tespit edilmesi, kurulan kalıcı olağanüstü hukuk düzenini halkın gözünde meşrulaştıracaktı. İşte bu nedenle 24 yaşındaki Marinus van der Lubbe, yangını tek başına çıkardığını söylese de davaya müdahil olan Gobbels gibi Naziler, yangının bireysel bir kundaklama eylemi değil, uluslararası ve ulusal komünist örgütlerin planladığı bir darbe girişimi olduğunu ispatlamaya çalışıyordu.

Komintern yöneticisi Georgi Dimitrov’un sanık olmasının yegane sebebi de buydu. Tutuklu yargılanan Dimitrov bu komplo teorisini parçalamak için oldukça motiveydi. Talep ettiği avukatlar reddedilince hapishane hücresinde Alman ceza hukuku çalışmış, kendi savunmasını hazırlamıştı. İçişleri Bakanlığı’nın, Nazilerin iddialarını teker teker çürütüyor, Komünist kimliğini öne çıkarıyor, Nazilerin gözü önünde cesurca komünizm propagandası yapıyordu.

Dimitrov kendi imkanlarıyla hazırladığı savunmasını da komünizm coşkusuyla bitirmişti: “Biz Komünistler bugün Galilei kadar kararlı ve inançlı olarak diyoruz ki: “Eppur si muove!” “Her şeye rağmen dönüyor!” Tarihin çarkı, Sovyet Avrupa’ya doğru, bir Dünya Sovyet Cumhuriyetleri Birliğine doğru dönüyor. Ne bizi yok etme girişimleri, ne hapishaneler, ne idam cezaları Komünist Enternasyonalin liderliğindeki proletarya tarafından döndürülen bu çarkı durduramayacak. Bu çark, Komünizmin nihai zaferine doğru dönüyor.”

Büyük ihtimalle bir ilacın etkisi altında duruşmalara çıkan Hollandalı genç işçi dışındaki sanıklar şanslıydı ki mahkemenin yargıcı Wilhelm Bürger, henüz Nazilerin olağanüstü hukuk rejimiyle henüz yeterince bütünleşmemiş bir hukukçuydu. Bürger her ne kadar Marinus van der Lubbe’yi suçlu bulsa ve kundaklamanın hükümeti devirmeye yönelik komünist bir darbe girişimi olduğuna kanaat getiren bir karara imza atsa da Dimitrov dahil diğer üst düzey komünist yöneticileri suçsuz bulmuş ve beraatlerine hükmetmişti. Nazi hükümeti için bu karar yetersizdi. Alman ve Sovyet etkisi altındaki Bulgar komünistlerin suçlu bulunması OHAL rejiminin meşruiyet kaynağı olan “uluslararası komünist darbe girişimi” komplosunun da altını dolduracak bir hüküm niteliğindeydi. Nitekim bu hüsranın etkisiyle Nazi hükümeti vatana ihanet, darbe girişimi gibi siyasi davaların görüleceği özel bir Halk Mahkemesi kurdu ve hakimlerin iplerini tamamen eline aldığı bir “hukuk” rejimi oluşturdu. Birçok kişinin kanaatince Nazilerin güçlerini pekiştirmek için organize ettiği bir komplo, oto-darbe olan Reichstag yangının gerçek failleri ise tarihin itilaflı konuları arasında kaldı, genç Hollandalı işçi modern Almanya tarafından affedilse de olayın üstündeki gizemli perde tam olarak kaldırılmadı.

Nazilere karşı kendini savunması, beraat ederek bir zafer kazanmasıyla komünistler arasında üne kavuşan Dimitrov nihayetinde serbest bırakıldı, Stalin’in davetiyle Sovyetlere gitti ve vatandaşlık aldı. 1934 yılında ise Komintern başkanlığına getirildi. Dimitrov bu görevi “layıkıyla” yerine getirdi.

Moskova’da düzenlenen 7. Komintern Dünya Kongresi’nde Dimitrov, Reicstag davasındaki savunmasını sonlandırdığı Komünist Enternasyonal hayali için yeni bir yol önermiş, Nazilerle birlikte Avrupa’da yükselen faşizm karşısında komünistlerin sosyalistler, sosyal demokratlar ve diğer demokratik güçlerle birleşmesi ve geniş bir Halk Cephesi kurması çağrısında bulunmuştu. Dimitrov’a ve kendisini yönlendiren Stalin’e göre, komünistler maksimalist bir şekilde “ya hep ya hiç” dememeli, komünist hedefleri olmayan ama faşizme karşı direnen demokratik unsurlarla birlikte mücadele ederek Fransa, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde faşizmin yükselmesine karşı set çekmeliydi.

Halk Cephesi taktiği 4 sene sonra Hitler’in 1939 yılında imzaladığı iş birliği ve saldırmazlık anlaşması uyarınca terk edildi, Komintern ise 2. Dünya Savaşı sırasında feshedildi. Dimitrov, memleketi Bulgaristan’a döndü ve komünist rejimin ilk lideri oldu. Kısa bir süre sonra 1949 yılında hayatını kaybetti.

Dimitrov’un Nazilere karşı önce mahkeme salonunda, sonrasında Avrupa siyasetinde ileri sürdüğü “Komünist Enternasyonal” hayali gerçekleşmedi ne Sovyet Avrupa ne Dünya Sovyetler Birliği kuruldu. Stalin önderliğindeki Sovyetler kısa bir sürede mücadele edilmesi gerektiği söylenen “faşist”lere benzeyen totaliter bir rejime evrildi. Fakat Dimitrov’un kongrede önerdiği taktik Avrupa siyasetinin rotasını değiştirmişti.

Ocak 1936’da sol partiler İspanya’da geniş bir Halk Cephesi kurarak seçimleri kazanmış, muhafazakar generaller isyan bayrağı çekmiş ve faşist diktatör Franco’nun zaferiyle sonuçlanacak korkunç bir iç savaş başlamıştı.

İspanya’da kısa soluklu olsa da bir değişim ihtimalinin kapılarını aralayan “Halk Cephesi” taktiğinin etkilediği bir diğer ülke ise Fransa’ydı. Dimitrov belki başarısız olmuştu, fakat 2024 yılında dahi Fransız solunu etkileyecek bir seçim stratejisinin fitilini ateşlemiş, Fransız siyasetinin dengelerini değiştirmişti.

Faşizme karşı “omuz omuza”

1934 sadece Alman için değil, Fransız faşistleri için de hareketli bir seneydi. Liberal-sol hükümetin içli dışlı olduğu ve himayesinde koruduğu iddia edilen tefeci-dolandırıcı Alexandre Stavisky’nin şüpheli bir şekilde ölü bulunması aşırı sağcı örgütleri sokağa indirmiş, Nazilerin etkisiyle sayıları artan faşist gençlik geniş çaplı gösteriler düzenlemeye başlamıştı. 6 Şubat 1934’teki........

© Serbestiyet


Get it on Google Play