menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Amerikan üniversiteleri ayakta: 1968 ruhu nasıl Gazze’nin sesi oldu?

65 13
27.04.2024

1968 Baharı, sadece savaş karşıtı sol gösterilerin başladığı Fransa veya Stalinist bir rejimin geride bırakılarak ılımlı bir sosyalizme geçiş yapılan Çekoslovakya için hareketli bir dönem değildi. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Amerikalı gençler de sokaktaydı. Ve ne tesadüf ki tam 56 sene önce Amerika’nın gözü kulağı bugün olduğu gibi yine Columbia Üniversitesi kampüsündeydi. ABD’deki 68 protestolarının merkezi, New York’un en zengin elitlerinin yaşadığı Manhattan ile yoksul siyahların ve göçmenlerin yaşadığı Harlem’in tam kesişim noktasında bulunan bu elit üniversiteydi.

Amerika’nın en iyi üniversitelerinden biri olan Columbia’nın 68 gösterilerinin tam merkezinde yer almasının iki sebebi vardı. Savaş karşıtı solcu gençlerden Bob Feldman, bir sene önce üniversitenin ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı bir düşünce kuruluşuyla iş birliği yaptığını ortaya çıkarmıştı. Vietnam’daki ABD işgalinin en kanlı çatışmalarının yaşandığı günlerde çoğunluğu beyaz solcu Columbia’lı öğrenciler üniversite yönetiminin ABD Savunma Bakanlığı’yla ilişkisini sonlandırmasını talep ediyordu.

Siyah bir öğrenci okulu protesto ediyor: “Columbia bütün siyahların düşmanıdır.”

Gösterilerin bir ayağını ise Columbia’lı siyah öğrenciler oluşturuyordu. Columbia, giderek öğrenci sayısını arttıran okulu genişletmek istiyordu. Bu nedenle mahalle civarında sahip olduğu apartman dairelerinden siyah ve Hispanik kiracılarını tahliye ediyor, okulun yanındaki Morningside Parkı’na büyük bir spor salonu inşa etmek istiyordu. Bu spor salonunun iki girişi olacaktı. Üst girişinden Columbia’lı öğrenciler ve hocalar girecek, alt katındaki kapıyı ise halk kullanacaktı. Siyah öğrenciler Columbia’lıların genellikle beyaz, halkın ise ekseriyetle siyah olmasından dolayı bu tesis planının Güney eyaletlerindeki “eşit ama ayrı” uygulamalarını andıran ayrımcı bir politika olduğunu söylüyordu. Siyah öğrenciler bu spor salonuna, siyahların beyazlarla aynı otobüslere, lokantalara, dükkanlara girmesini, aynı okullarda okumasını yasaklayan Güney’deki “Jim Crow” düzenini akıllara getirecek bir isim dahi takmışlardı: “Gym Crow”.

Siyah ve beyaz öğrenciler okul yönetimini protesto etti. Derslerin işlenmesini engelledi, inşaat çalışmalarını durdurdu. Öğrenciler omuz omuza mücadele veriyordu, fakat özellikle siyah göstericiler polis şiddetinden çok daha fazla çekindiği için beyazlardan ayrılıp daha sakin gösteriler düzenlemeye başlamıştı. Pek de haksız sayılmazlardı. 4 Nisan 1968’de Martin Luther King bir suikast sonucu katledilmiş, Güney’deki siyah protestocuların eylemlerinde polis şiddetinin New York’takinden kat ve kat daha şiddetli olması artık toplumsal hafızaya kazınmıştı.

23 Nisan 1968 günü ise ipler koptu. Öğrenciler okulun ana binası olan Hamilton Hall’ı işgal etti, dersleri tamamen durdurdu. Siyahlar binanın ayrı bir bölümünü, beyaz savaş karşıtları ayrı bir bölümünü ele geçirmişti. Siyahlar özellikle medyanın “yağmacı siyahlar” algısını pekiştirmemek için kırıp dökmüyor, eşyalara dokunmuyordu.

Savaş karşıtı beyaz öğrenciler ise Vietnam Savaşı’na verilen katkıyı belirlemek adına rektörlük odasını işgal etmiş, üniversitenin belgelerini incelemeye, kanıt aramaya başlamıştı. Hamilton Hall “özgürleştirilmiş bölge” ilan edilmişti: dekan vekillerinden Henry Coleman 24 saat boyunca rehin alınmış, üniversite rektörünün odası işgal edilmişti.

Gösterilerin en ikonik fotoğrafı. Columbia öğrencilerinden David Shapiro, üniversite rektörünün masasında sigara içiyor. Eylemcilere göre Shapiro bu fotoğrafı çekindi ve ardından işgal alanından ayrıldı. Polis müdahalesine maruz kalmadı.

Öğrencilerin talepleri netti: Spor salonu inşaatı durdurulmalı, Savunma Bakanlığı’yla işbirliği sona erdirilmeli, öğrencilere yönelik kısıtlamalar ve uzaklaştırma kararları kaldırılmalı, okuldaki gösterilere izin verilmeli ve okul bundan sonraki kararlarını öğrencilere danışarak almalıydı.

İşgal 7 gün sürdü. Columbia yönetimi bir hafta boyunca “fiilen” kontrolü kaybetmiş, dersler işlenemez hale gelmişti. Üniversite 30 Nisan’da kampüse polisi çağırdı. Siyahlar polis müdahalesinden önce özel bir polis kuvveti tarafından binadan çıkarıldı, ardından 1000 polis çoğunluğu beyaz işgalcileri şiddet uygulayarak gözaltına aldı. New York tarihinin en büyük toplu gözaltılarından biri yaşanıyordu. 700 öğrenci darp edilerek gözaltına alındı.

Öğrenciler otobüslere konulup karakola götürüldü. Columbia’daki sert polis müdahalesi protestoların artmasından başka bir işe yaramadı. Rektör kısa bir süre gelen tepkiler üzerine istifa etti, okul yönetimi spor salonunun inşaatını durdurdu, Savunma Bakanlığı’yla yapılan iş birliği sonlandırıldı.

Columbia’lılar şanslıydı, mücadeleleri başarıyla taçlandırılmıştı. Fakat diğer üniversiteler o kadar şanslı değildi. Columbia’dan yayılan gösteriler taşra üniversitelerinde çok daha sert bir şekilde bastırılmıştı. 4 Mayıs 1970’de Ohio’da Kent State University’de eyalet ordusu göstericilerin üzerine ateş açmış, 4 öğrenci hayatını kaybetmiş, 9 öğrenci yaralanmıştı. Polis New York’ta da sertti, fakat taşrada çok daha acımasızdı.

20 yaşında katledilen Amerikalı üniversite öğrencisi Jefrrey Mill’in cansız bedeni ve arkadaşları.

1968’den günümüze 56 senede Amerika’da çok şey değişti. Vietnam Savaşı’nı eleştirenlere “vatan haini” diyenlerin haksız olduğu ortaya çıktı. Vietnam Savaşı’nı savunan kalmadı. Savaş karşıtı gençler ve solcu eylemciler, siyasete atıldı, dünya çapında faaliyet gösteren insan hakları örgütleri kurdu. 68 kuşağının eylemleri sayesinde Amerika’da hak hareketleri popülerleşti. Columbia 1968 protestolarıyla ilgili hatalarını kendi internet sitesinde ve resmi tarih anlatımında kullanacak kadar kendisiyle yüzleşti, polisin, cezaevlerinin olmadığı bir toplumun nasıl olabileceğine dair en derinlik derslerin verildiği, insan hakları ve ifade özgürlüğüne dair en radikal teorilerin tartışıldığı liberal bir üniversite sıfatının hakkını verdi.

Nitekim protesto kültürü de Columbia’nın dokusuna işledi. 1985 yılında üniversite öğrencileri bu sefer Columbia’nın Güney Afrika’daki Apartheid rejimine tepki göstermek amacıyla üniversitenin Güney Afrika’da faaliyet gösteren şirketlere ait hisselerini satması için işgal protestoları yaptı. Gösteriler başarıya ulaştı, okul yönetimi geri adım atarak hisselerini sattı, Columbia’yı diğer üniversiteler de takip etti ve Apartheid rejimine ekonomik boykota yönelik destek bu vesileyle arttı. Okul yönetimi, 68 olaylarının tekrarlanmaması için öğrencileri dinlemeye daha fazla önem veriyor, gösterileriden sonra kurulan okul senatosunu aktif bir danışma organı olarak kullanıyordu.

1985 gösterileri. “Divest” sloganı şimdi Filistin protestolarının bir parçası. Columbia’lı öğrenciler üniversite ve bağlı kurumların geçmişte Güney Afrika apartheid rejimiyle olduğu gibi İsrail ile de ticari bağlarının kesilmesini savunuyor. “Divest” finansal kaynakların çeşitlendirilmesi anlamına geliyor.

Fakat sanırım bu yüzleşme pek içselleştirilmemiş olsa gerek ki 56 sene sonra Columbia yine kendi öğrencilerini dövdürtmek, kelepçeleyip gözaltına aldırmak için kampüse polis soktu. Tarih tekerrür etmişti. Columbia’nın öğrencileri yine kilometrelerce uzaktaki bir katliamın sesi olmak için sokaktaydı. Columbia’lılar bu sefer Vietnam’ın değil, Gazze’nin sesi oldu. Önce Columbia’yı, sonra tüm Amerikan üniversitelerini ayağa kaldırdı. 1968 Baharı’nda olduğu gibi.

68’den daha beter mi?

Columbia geçen haftadan beri değil, uzun bir zamandır Filistin’de........

© Serbestiyet


Get it on Google Play