Savaş, savaş, savaş
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaş üçüncü yılına girdi. Hamas’ın geçtiğimiz 7 Ekim saldırısıyla başlayan Gazze savaşı da beşinci ayını doldurdu. Her ikisinin de yol açtığı korkunç zayiata rağmen kısa zamanda biteceğine ilişkin herhangi bir işaret yok. Her iki savaşın ortak yönü, saldırganların yani Rusya ile İsrail’in düşmanlarının koşulsuz denecek şekilde teslimi üzerinde ısrar etmesi, uluslararası toplumun da bölünmüşlüğü ve aczi nedeniyle savaşları durdurmaya gücü olmamasıdır denebilir.
Ukrayna savaşının yıldönümü hakkında çok şey yazıldı ve söylendi. Çoğu yorumcu Putin’in Kyiv rejimini devirmek, yerine bir kukla yönetimi oturtmak, daha geniş bir anlamda eski Rus imparatorluğu topraklarını yeniden ele geçirmek iddiasından vazgeçmediğini, ayrıca 400.000’e yakın asker kaybetmiş olan ülkesine mevcut duruma dayalı bir çözümü kabul ettirmenin güçlüğü karşısında savaşa devam etmekten başka seçeneği olmadığını düşünmekteler. Putin için belki en önemli sorun Ukrayna’daki rejim değişmediği takdirde yanı başında canlı bir demokrasinin kendi diktatörlüğü için yarattığı tehlikedir. Sırf o nedenle bir ateşkesi kabul etmeyeceği açıktır. Bunu defalarca söyledi. Putin başta kaldığı sürece uzlaşı mümkün görünmüyor.
Zelenskyy açısından bakıldığında da uzlaşı zor görünüyor. Rusya o kadar zayiattan sonra ülke topraklarının sadece ’ini işgal edebildi. Sırf aylar süren Avdiikva muhasarasında Rus ordusunun verdiği kayıp 47.000 olarak tahmin ediliyor. Ele geçen de orta boy bir şehirden ibaret. Oysa üç yıl süren Kurtuluş Savaşımızda verilen şehit sayısı tam bilinmemekle beraber 20.000-40.000 arası olarak tahmin ediliyor. Ayrıca Putin iktidarda kaldığı sürece şimdiki duruma dayalı olarak onunla yapılacak bir ateşkesin ne kadar kalıcı olacağı endişesi muhakkak Zelenskyy için geçerlidir. İki yıl geçtikten ve muazzam kayıplardan sonra en azından görünürde emellerinden vazgeçmeyen Putin’in ateşkesi yaralarını sarmak ve güçlendiğini hissettiğinde yeniden saldırıya geçmek için kullanacağını düşünmekte Zelenskyy tabii haklıdır.
Haliyle Ukrayna’nın direnmesi ancak Batıdan aldığı destekle mümkün olabiliyor. Savaşın yıldönümü Avrupa ve ABD liderlerinde desteği yenileyen ifadelerle anıldı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron bayağı ileri giderek, gerekirse NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermesinin de bir gün gündeme gelebileceğini, herhalvekarda Putin’in savaşı kazanmasına izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Rusya’nın tepkisi gecikmedi: NATO askerlerinin Ukrayna’ya gönderilmesinin Rusya için bir savaş sebebi teşkil edeceği Rus sözcüler tarafından ilan edildi. Bu arada sofistike silahların kullanımına yardımcı olmak için aslında bazı NATO ülkesi askerlerinin gizlice zaten Ukrayna’da bulunduğu haberi de bu ortamda sızınca işler biraz daha karıştı. Macron’un sözlerine en şiddetli tepki başından beri savaşı sınırlandırmaya çalışan, bu amaçla örneğin Ukrayna’nın istediği ve cepheye uzak Rus hedeflerini vurabilecek güçte olan uzun menzilli füzeleri vermeyi kabul etmeyen Almanya Şansölyesi Scholz’dan geldi. AB’nin en güçlü iki ülkesinin liderlerinin bu şekilde bu kadar ciddi bir konuda birbirlerinin zıttı fikirler beyan etmeleri tabii hoş olmamıştır. Putin’in kıs kıs güldüğünü tahmin etmek mümkün.
Savaşın getirdiği en önemli değişiklik 1945 sonrası Avrupa’daki ilişkileri........
© Serbestiyet
visit website