Çin ve Tayvan
Kamuoyumuz ülkenin iç sorunları, ardı arkası kesilmeyen şehit haberleri ve bir ölçüde Gazze savaşı ile meşgul iken geçtiğimiz hafta sonu dünyanın öteki ucunda, Doğu Asya’da Tayvan adasında önemli bir seçim yapıldı. “Serbestiyet” bu konuya yer veren nadir haber portallarından biri oldu.
Seçimde mevcut iktidar partisinin adayı ve halihazır Cumhurbaşkanı Yardımcısı (William) Lai Ching-te Çin’le ilişkilerde daha yumuşak bir çizgi takip etmeyi öneren adaya karşı @ oy almıştır. Tayvan’da geçerli sisteme göre Cumhurbaşkanı tek turda seçiliyor ve en fazla oy alan Cumhurbaşkanı ilan ediyor. Buna karşılık Lai’in mensup olduğu iktidar partisi İlerici Demokrasi Partisi (DPP) parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmiştir. Dolayısıyla 20 Mayıs’ta yönetimi devralacak Cumhurbaşkanının ülkeyi yönetmesi o kadar kolay olmayacaktır. Seçimi Çin’den uzaklaşmayı öngören, ancak statükoyu değiştirip bağımsızlık ilanına kadar gitmeyi en azından şimdilik hedeflemeyen Lai’in kazanması Çin’de kötü karşılanmış ve Parlamentoda çoğunluğa sahip olmadığına işaret edilerek bu seçimlerin Tayvan halkının görüşlerini yansıtmadığı iddia edilmiştir. Ancak Çin makamları Parlamentodaki çoğunluğun onlara Cumhurbaşkanı’ndan daha yakın olacağı hesabıyla ilk yaptıkları açıklamada Parlamentoyla ilişkileri kapatmadılar. Tabii demokrasinin ne olduğunu tarihinde görmemiş olan Çin’in serbest seçim neticelerine şüpheyle bakması çok şaşırtıcı değildir.
Tayvan’ın statüsü malum: Ada 1895 yılına kadar Çin İmparatorluğunun bir parçası iken Japonya ile savaşın neticesinde mülkiyeti Çin’den Japonya’ya geçti. Aslında o tarihlere kadar çeşitli dönemlerde Portekiz (Tayvan’ın bir diğer adı olan Formosa oradan gelir) ve Hollandalı sömürgecilerin kısmi işgali altında bulunan Tayvan’ın imparatorluk döneminde Çin’in direkt yönetimi altında bulunduğu iddia edilemez. Nüfus Çinceden başka dil konuşmakta, kendi ayrı hüviyetini muhafaza etmeye çalışmaktaydı.
1895-1945 yılları arasında Japon işgali altında yaşayan ada, Japonya’nın İkinci Dünya Savaşında yenilgisinden sonra Çin’e iade edilmişti. O sıralarda Çin Mao Zedong liderliğindeki Komünist Parti ile Chiang Kai Chek liderliğindeki milliyetçi parti Kuomintang (KMT) arasında amansız bir iç savaş içindeydi. O kadarki özellikle Komünistler Japon işgalcilerle mücadele etmekten ziyade rakipleriyle savaşmaya öncelik veriyorlardı. Milliyetçilerin iç savaşı kaybetmelerinde bu savaşta zayıflamalarının etkisi, İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra ABD’nin onlara karşı desteği azalırken, Sovyet lideri Stalin’in Mao’ya desteğinin artması, ama belki de en önemlisi milliyetçilerin kontrol ettikleri bölgelerde yolsuzluğun ve ekonomik çöküntünün had safhaya ulaşmış olması gibi faktörler rol oynamıştı.
Neticede KMT 1949 yılında Tayvan adasına ve Çin sahillerine çok yakın birkaç adaya çekilmiş, kıtada da 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) adı altında bildiğimiz rejim kurulmuştu. Ancak Chiang Kai Chek liderliğindeki KMT Çin’in meşru iktidarı olduğu iddiasını terk etmemiş ve Hong Kong’da devam eden mevcudiyetinden dolayı ÇHC ile diplomatik ilişki kurma zorunluluğunu hisseden Birleşik Krallık hariç tüm batı dünyası Çin’in meşru hükümeti olarak Tayvan’daki Çin Cumhuriyeti adını taşıyan yönetimi tanımaya devam etmişti. Türkiye de bunların arasındaydı. Birleşmiş Milletler’de ve biraz abartılı bir şekilde de olsa İkinci Dünya Savaşının galipleri arasında sayıldığı için Güvenlik Konseyinde Çin’e verilen daimi üyelik Tayvan’a aitti.
Aslında Çin iç savaşı Mao’nun zaferi ve ÇHC’nin kuruluşuyla sonuçlandıktan sonra ABD havluyu atmış ve neticeyi kabullenmişti. 1950 yazında patlayan ve Çin’in etkili müdahalesi nedeniyle bilinen şekliyle sonuçlanan Kore savaşı ile birlikte Tayvan’ın stratejik değeri ABD için birden bire artmış ve Tayvan’ın Çin’in meşru temsilcisi olma iddiası 22 yıl daha kabul görmüştü. ABD’nin bölgedeki önemli........
© Serbestiyet
visit website