Unutamadığım o enstantane
Hayat tecrübem gücün, iktidarın istismara ve kötüye kullanıma son derece açık olduğunu binlerce kez görmeyi mümkün kılan sahneler barındırıyor ve bu meyanda kendisini bir otoritenin emrine tâbi kılıp o otoritenin emriyle şiddet uygulamaya hazır hiçbir topluluğa, meslek grubuna ve kişiye güvenmeme gibi bir tutumu benimsemiş olarak yaşıyorum. Sözünü ettiğim görüntü ise, bu tutumu doğrulamanın ötesinde, bir öğretici ders daha barındırıyor: mağduriyet yaşayan bir kesimden gelmenin insanı otomatik biçimde gadredenin karşısında kılmadığının, bir kötü muamele görmenin bizi kaçınılmaz surette iyilikten taraf yapmadığının, empati ve duyarlılık için daha fazlasının gerektiği dersini…
Aslında bu ders 7 Ekim’den bu yana defalarca verildi.
En başta, son öğrenci eylemlerini tetikleyen kampüs bahçesine polis çağırıp öğrenci çadırlarını dağıtma kararını veren Columbia Üniversitesi rektörünün durumu bu dersi içeriyor.
Baksanız, rektör Nimet Minuşe Şefik, Filistin’de İsrail’in uyguladığı zalimliğe ve insan kıyımına tavır koymak için olası bütün imkânlara sahip gözüküyor. Kendisi, İskenderiye doğumlu bir Mısırlı Arap. Bu sebeple, Mısır’ın yanıbaşındaki Gazze’deki insanların maruz kaldığı zalimliğe başka milliyetlerden olan insanlardan da fazla tepki göstereceği, Filistinlilere karşı daha fazla empati yapabileceği zannını ve ümidini uyandırıyor. Üstelik, merhamet ve şefkat gibi ince hislere duyarlılığı erkeklere kıyasla daha yüksek bir cinsiyetten olması hasebiyle de bu konuda daha gayretli olacağı ve Filistinlilere destek için eylem yapan öğrencilerle daha da fazla empati kuracağı zannı insanda uyanıyor. Gelin görün ki, Mısır’la birlikte İngiliz (Birleşik Krallık) ve Amerikan vatandaşlığı da bulunan, bir önceki görevi Londra Ekonomi Okulu’nun rektörlüğü olan bir barones olarak Prof. Şefik, öğrencilerin Filistin’e destek eylemlerine en sert tepkiyi gösteren ve Vietnam savaşı protestolarının ardından onlarca yıl polisin girmediği bir üniversiteye polis sokarak hem şiddete kapı aralayan hem de üniversitelerin özgür düşüncenin merkezi olma özelliğine kara leke çalan bir isim olarak çıktı karşımıza…
Sonrasında ise, belki onlarca yıl hafızalardan silinmeyecek bu merhametsiz ve aynı zamanda basiretsiz tutumun bir kıvılcıma dönüşerek yayıldığını gördük. Bir hafta içinde, en önde gelenleri dahil yüze yakın Amerikan üniversitesinde Filistin’e destek eylemlerinin ivme kazandı. Peşisıra, polis şiddeti dalgası da oralara ulaştı. Columbia Üniversitesinde uygulanan şiddetin Filistin’e destek eylemleri yapılan diğer üniversitelere de yayılması, bir açıdan, dünyanın neredeyse son yüzyılını belirleyen liberal demokrasi söylemlerinin tabutuna çakılan bir çivi niteliği de taşıyordu. İnsan hakları, akademik özgürlükler, çoğulculuk; gerek ABD’de, gerek genel olarak Batıda bütün bu söylemlerin bir sınırı olduğunu herkes gördü. Bir densiz meselâ Kur’ân yakıp Müslümanların inancına ve kutsalına saldırmaya yeltendiğinde karşımıza çıkarılan ‘ifade özgürlüğü’ söyleminin, yarıya yakını çocuk olmak üzere otuz binden fazla Filistinliyi acımasızca savaş suçları........
© Serbestiyet
visit website