MÜZİKTE ÇIĞIR AÇAN BESTECİ: JOHN CAGE / Vol:12 Cage ve felsefi inanışları
Geçen hafta da yer verdiğim gibi John Cage IChing ve Zen Budizmi dünyasına girer. Aslında bestecinin en baştan aradığı şey şatafattan ve sesin doğasının çeşitli kurallarla başka forma dönüştürülmesinden ziyade sade bir anlatım. Sesin doğasını deneyimletmek, günlük hayatlarımızda karşılaştığımız seslerin doğasına dikkati çekmek. Önceki yazımda kendi ağzından yazdığım gibi bir eseri meydana getirirken izlediği yol şu: “Yöntem, yapı, niyet, disiplin, notasyon, belirsizlik, i̇ç içe geçme, taklit, adanmışlık, koşullar, değişken yapı, anlaşılmama, olasılık, tutarsızlık, performans (I-VI).” Aslında burada yön olarak belirlediği her kelimeyi teker teker sorgulamış. Yöntem ile başlayıp Performans ile dinleyiciyle buluşan skalasındaki her kelimeyi tek tek. Bu sebeple de görsel sanatlar olsun, doğu felsefesi ve pratiği olsun çeşitli disiplinlerde bu sorgulamasının cevaplarına yaklaşmak istemiş, aslında tamamen gerçek olmak istemiş ki bu bana göre çok değerli. Statükoculuktansa kendi benliğini yeni alanlara keşfetmeye açmaktan hiç çekinmemiş.Bir zaman Cage’in şu sözünü okuyup çok etkilenmiştim: “İnsanların yeni fikirlerden neden korktuklarını anlayamıyorum. Ben eskilerden korkuyorum.” Adeta gelecekten günümüze gelmiş gibi bir yaklaşımı olmuş hayata, müziğe, seslere karşı bestecinin.
Bu uğurda Hint Rasa geleneğini/müziğini incelemiş. 1946’da Hintli müzisyen ve şarkıcı Gita Sarabhai ile tanıştı. Hazır piyano için 20 parçalık bir koleksiyonu oluşturan Sonatlar ve Interlüdler’i (1946–1948) Sarabhai’ye adadı. Farklı sesler elde........
© Şalom
visit website