menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şefkatin Büyülü Gücü-17

6 0
22.02.2024

Yazının başlığını kendinize göre “Sevginin Büyülü Gücü” veya “İlginin Büyülü Gücü” veya “Dinlemenin” veya “İletişimin…” şeklinde değiştirebilirsiniz. Ben iki sebepten şefkati seçtim çünkü şefkatin içinde merhamet-acıma ile birlikte sevgi vardır. Ve şefkat karşılık beklemeksizin sevmeyi içinde barındırır. Eğer şefkat varsa ilgi, dinleme, anlama, empati vs. kavramları da beraberinde gelir.

Tıpkı doğruluk olunca güvenin, itimadın, huzurun ardından gelmesi gibi. Tıpkı yalancılık olunca sahtekarlığın, hilenin, şüphenin, güvensizliğin vs. ardı sıra gelmesi gibi. Hani derler ya “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” veya “Kişi dostunun dini üzerinedir.” Kavramlar ve tezahürleri de böyledir. Yalancılığın komşu ve arkadaş türleri yukarıda saydığımız biçimde hile, şüphe, güven kaybı hatta ihanet değil midir? Evrendeki her şey, kendi fıtratına uyanların çekim ve manyetik alan etkisine kapılır veya kendine çeker veya ona sığınır. Asıl Çekim Yasası dedikleri bu olsa gerek.

Şefkatin eğitimdeki gücü konusuna döneceğim. Yoksa laf lafı, kapı kapıyı açtıkça kavramlar dünyası bizi çok daha ötelere götürecek.

Evet şefkatin eğitimde-evde-okulda-iş yerinde büyülü bir gücü vardır. Dediğim gibi buna ilgi-sevgi-dinleme de diyebilirsiniz.

Bu konuda başımdan geçen hayli ilginç olaylar ve hatıralar var elbette. Bunların eğitimle ilgili olanlarını sizlerle paylaşmayı konumuzun anlaşılmasına katkısı olacağı kanaatiyle yazıyorum. İşte bunlardan biri:

Öğretmenlik yaparken bir keresinde şehrin en karışık, suç oranı en yüksek mahallesinde bir lisede görevlendirilmiştim. Hem okul öğrencisi hem veli, hem de çevredeki insan profili normalden farklıydı. Derslere ilgisizlik, başarı seviyesinin düşüklüğü, disiplin olaylarının çokluğu, devamsızlık oranının yüksekliği ve ekonomik yetersizlikteki hayat ortamının getirdiği asabilik; okul içi ve dışında sık sık çıkan kavgalar, doğrusu biz öğretmenleri ve idarecileri hayli yoruyordu.

Çoğumuzun bildiği gibi “Kötü çocuk-kötü öğrenci yoktur” görüşü gerçekten yerinde ve isabetli bir tesbittir.

Biz öğretmenler eğitim ve öğretim göreviyle birlikte koridorlarda-okul bahçesinde haftanın belirli günleri nöbetçi öğretmen sıfatıyla güvenlik görevlisi gibi çalıştırılırdık. Her öğretmen kendi mıntıkasından sorumluydu. Okulun ana giriş kapısının dışında da her akşam son ders zili çaldığında polisler, asayişi kollamak için öğrencilerin olaysız-kavgasız dağılıp evlerinin yolunu tutana kadar beklerlerdi. Çünkü hemen her iki günde bir paydos sonrası okula kaydı olmayan gençlerle okul öğrencileri arasında it dalaşı dediğimiz kavgalar olurdu.

Böyle nöbet günlerimden birindeydi. Nöbetçi olduğum 3.kat koridorunda teneffüse çıkmış öğrenciler arasında dolaşıyor, sınıfları kontrol ediyordum. Birden bir dalgalanma, bir hareketlenme gördüm. Sınıflardan birinin kapısı önünde itişme kakışma vardı. Hemen oraya doğru hızla yaklaştım. Meğer üç yabancı delikanlı okul duvarından gizlice atlayıp içeri dalmışlar ve hesaplaşmak için sınıfa baskın yapmışlardı. “N’oluyor burda?” diye bağırıp sınıfa girecektim ki üç yabancı genç sınıftan........

© Risale Haber


Get it on Google Play