Kızıl Goncalar ve Kızzıl Kurtlar
Aynı tip senaryo, birbirinin kopyası hikayeler seyretmekten gına gelmiş midir bilmiyorum ama vakti çok, işi yok seyirci kitlesi için dizi dizi diziler, birbirini izler ve hayat böyle geçip gider.
Hemen her dizide birbirinden kopuk aileler vardır. Hemen her dizide ya annesi, ya da babası bilinmeyen, evlatlık edilmiş çocuklar vardır. Hemen her dizide anne-babalara kafa tutan evlatlar vardır. Hemen her dizide yolları bir şekilde kesişen iki sevgili vardır ve bunlar birbirine karşı çok güvenilir partnerdirler. Anne babaya ise güvenilmez. Onlar daima sevenlerin mutsuz olmaları için çabalayan düşman gibidirler.
Bir toplumu bozmak ve yerine yeni şeyler getirmek için o toplumun itibar ettiği kurum ve kişileri çürütmek, yıpratmak sosyolojik ve siyasal bir taktiktir. Tarihte hep böyle olmuştur. Bir toplumda özellikle bizde en kutsal kurum ailedir. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Aile küçük bir millet, millet büyük bir ailedir. Vatan dahi bu millî ailenin hanesidir.” Aile bağlarını çürütmek, toplumu değişimlere hazırlamak için en çok anne babaya darbe vurulur. Nitekim filmler ve diziler de hep bu noktaya ateş etmektedir.
Bizim yerli malı dizilerde fakir oğlan zengin kız, zengin oğlan fakir kız olmazsa olmaz faktördür. Fakir olanlar iki günde sosyeteye adapte olacak kadar maharetli ve nezaket derslerini almış yetenektedir. Kırk çeşit kahvaltı sofrasını beğenmeyen zengin karakter ise sevgilisinin gecekondu evinde kirli tavada pişirdiği soğanlı menemene bayılır ve ruh açlığını doyurmuş olur. Hemen her dizide romantik türküler söylenir, her dizide mutlaka hastaneye düşülür. Mucizevi şekilde kırk kurşun yemiş de olsa iyileşilir. Kalp durmuştur, elektroşok defalarca verilir faydasız kalır ama sevgilinin eli tutulunca hasta anında iyileşir. Klasik Yeşilçam filmlerinde gözü kör oyuncuya taksi çarpar ve gözleri açılırdı ya onun gibi.
Dizilerde kitap okumamış, cahil karakterler bile, birer Sokrat, Aristo, Gandi veya Konfüçyus gibi büyük büyük laflar ederler. Hayat ilkeleri sokaktaki çöplüğe yakın duvarlarda yazılıdır. Kamyon yazıları yanında yaya kalır.
Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Eleştiri yapıldıkça reytingi yükselen bir dizi daha piyasaya sürüldü. Bir kanalda oynatılan Kızılcık Şerbeti dizisinden sonra adı Türkçe’de “Tilki” olan bir televizyon kanalında da kızıl renkli bir dizi daha tartışmalara sebep oldu. Kızıl Goncalar…
Dizide Laik/Seküler kesim ile Muhafazakar/Tarikatçı kesim karşı karşıya geliyor. Dindarlara kızları okutmama yaftası peşinen biçilmiş. Bir de kızların erken yaşta ve istemedikleri erkekle evlendirilmeleri yüklenmiş. Onlara göre kızları okutmamak sadece dindarlara has bir cürümdür ki sebepleri bir hayli sosyolojik ve ekonomik araştırma gerektirir. Mesela cumhuriyetin ilk yıllarında eğitimin nasıl dinsizliğe alet edildiğini hatırlarsak yeterlidir sanırım. Bugün çoğunluk kızlarını okutsa bile bu suç tarikatların ve cemaatlerin Hristiyanlıktaki asli günahı gibi hiç silinmez. Rejimin ve Kemalizmin papazlarına günah çıkarma ve ikna odalarında ne kadar tövbe etseniz de affedilmez bir kara lekedir.
Sanki okutulan kızlar Cumhuriyet tarihi boyunca sırf başörtülü oldukları için okullardan atılmamış gibi. En son 28 Şubat’ta gördük tıp, mühendislik vs. okurken son sınıfta olmasına rağmen hayatı karartılanları. Düşünün ki saniyeyi geçelim 1 gün kaç dakikadır. 1 günde 1440 dakika vardır. Bunun 1 yılda 525.600 dakika olduğunu ve 6 yıllık tıp tahsili yaparken son sınıfta okuldan atılan kızlarımızın 3.153.000 dakikasını nasıl da acımasızca harap ettiklerini ayrıca çalışan doktor, profesör, öğretmen vs.lerin görevden alındıklarını kaç milyar dakikalarını katlettiklerini hesaba katın. Sonra iki dakikalık görüntüde M. Kemal’in duvardaki resmini gösterip bilime, kadına verdiği önem falan diye tumturaklı laflarla üzerinin kapatılacağını zanneden aptallığın acıklı haline bakın. Bu toplum o kadar da balık hafızalı değil ama yine de olta atmaktan geri durmazlar. Ya bırakın bu ayakları siz kim bilim kim!
Aslında başkalarını ikna etme, inandırma etkisi nereden kaynaklanır bilir misiniz? Kendi inançlarını ve değerlerini kabul ettirmekte aşırı çaba gösterenler, sözleriyle eylemleri arasında en fazla çelişki olanlardır. Amacı aile, cemiyet, tarikat vb. yapıların kendine has ortak değerlerini ve bağlarını gevşettikten sonra oluşan boşluğa yerine koyacağı fikir ve ideolojisiyle kendisi çöreklenecektir. Çünkü tabiat boşluk kabul etmez. Ateizmin ve Komünizmin maske olarak kullandığı Kemalizmin çok büyük çelişkileri vardır ve bunu kamufle etmek için doğrudan telkin yerine dolambaçlı ve abartılmış vakıalarla kendini kitlelere benimsetmeye çalışır.
Son yirmi yıldır sadece Türkiye’de değil tüm dünyada küresel Marksistlerin ve Neoliberallerin kültürel, askerî, ekonomik alanlarda gösterdikleri çabalar artık daha ince ayarlarla yapılmaktadır. Mesela son iki yılda ateizm, komünizm öldüğü halde Rusya’ya ve Putin’e düşmanlık ve Ukrayna savaşının körükleme sebebi Rusya’da komünizmin ölmüş olması ve LGBT-İ hareketinin yasaklanmış olmasıdır. Sahnede başkaları vardır. Neoliberal ve Ateist merkezlerinin nasıl sessiz ve derinden gittiğinin farkına varılamıyor. Kemalizm ise bu topraklarda Siyonizmi,........© Risale Haber
visit website