İnat... Sabır... Zafer… - 15
(Önceki yazıdan devam)
Ben iki açıdan sevinçliydim. Birincisi, insan bilgisizliğin korkusundan, kaygısından kurtulup bilmenin huzurunu yaşamaya başlıyordu. Ders çalışmanın zahmeti, cahilliğin getirdiği zahmetten bin kat hafifti. İkincisi de başkalarının minnet altında bırakıcı yardımlarına muhtaç olmaktan kurtulmuştum. Alan el olmaktansa veren el olmak çok daha huzur vericiydi. Nitekim bir sene sonra Hüsamettin babasının tayini çıkınca okuldan kaydını aldırıp gitmiş, sınıf İngilizce derslerinde artık benim elime bakar olmuştu. Tabii bir iki özel durum hariç ben kopya dağıtım merkezi olmak yerine yazılı öncesi kara tahtaya geçerek kısa açıklamalarla arkadaşlarımın yazılı yoklamaya hazır hale gelmesini sağlamayı tercih ettim. Ne de olsa kopya çekmek bir yalancılık ve haksız kazanç sayılırdı. Bu şekilde hem lise yıllarında hem de üniversite yıllarında İngilizceden bütünlemeye kalan bir çok arkadaşıma ve akrabama ders verdiğimi de belirtmeliyim. Öğretmenlik yaptığım okullarda da boş geçen İngilizce derslerine girdim. Yüksek lisans ve doktora sınavlarına girişte yapılan yabancı dil sınavları da benim için kolay geçerdi.
Yalnız bir hususa dikkat çekmek isterim ki, yabancı dil çok nankördür. Eğer uzun süre uzak kalırsanız, aktif durumda değilseniz çabuk unutulup gidiyor. İkinci bir husus da gramer ve cümle kuruluş şekli bakımından Arapça’ya çok benziyor. Bu sebeple Arapça bilenler İngilizceyi çabuk ve kolayca öğrenebilir. Nitekim Araplar bu konuda daha hızlı sayılırlar. Fakat Arapça ile İngilizce arasında kelime sayısı, kelime üretme kabiliyeti ve az kelime ile çok anlam ifade etme gibi yönlerden bakacak olursak İngilizce Arapçayla asla yarışamaz. Arapça’nın rağmına İngilizce eklemli dillerden........
© Risale Haber
visit website