Miraç Risalesiyle Sonsuzluğa Yolculuk
Selahâddin Çelebi 1913 yılında İnebolu’da doğar. Nur fedakârlarından Ahmed Nazif Çelebi’nin oğludur. 1936 yılında Kastamonu’daki 131. Alay’dan terhis olduğu günlerde Bediüzzaman isminde bir âlimin sürgün olarak şehre geldiğini, bir karakol karşısında yapayalnız yaşadığını, sevenlerinin kendisi yüzünden zarar görmemesi için kimseyle görüşmediğini öğrenir. İnebolu’ya geldiğinde işittiklerini babasına anlatır. Nazif, Üstad’ı daha önce görmüştür.
“Ben bu zatı tanırım. Yarın Kastamonu’ya gidip ziyaret edeceğim.”
Üstad’ın Dağlarında
Nazif ertesi gün, Kastamonu’ya gider. Üstad’ı ziyaret eder. Üstad yazması için Âyet-i Hasbiye Risalesini verir. İnebolu’ya döner. Risale’yi yazıp Üstad’a vermek üzere Selahâddin’e teslim eder. Selahâddin, Kastamonu’ya gider. Selahâddin Kuzu’yu bulur. Onunla Üstad’a gider. Fakat Üstad evde değildir, Karadağ’a gitmiştir. Selahâddin Kuzu’dan ayrılır. Bir saat yürüdükten sonra dağa çıkar. Üstad ufak bir tepenin zirvesinde, bir ağacın altında beyazlar içinde namaza durmuştur. İçinden, “Her halde bu zattır.” der. Beklemeye başlar. Namaz biter. Selamlaşırlar. Üstad başıyla oturmasını söyler. Selahâddin diz çöker. Üstad, “insanlığın ve İslâm dünyasının huzur ve selâmeti, dünyevî ve uhrevî saadeti için hazin bir sada ile niyaz” eder, Selahâddin de “âmin” der.
Getirdiği kitabı verir. Üstad, “Hoş geldin kardeşim. Bu risalenin tashihatını yapayım.” der.
Hayret ve merakla Üstad’ı izlemeye başlar. Üstad dikkatle tashihat yapmaktadır. Kelimedeki noksanlıkları harf ve noktalara kadar düzeltmektedir. Yarım saat sonra Selahâddin’e döner.
“Sen de yazı biliyor musun?”
“Evet.” deyince bir cümle yazdırır.
“Maşaallah... Keçeli güzel yazıyorsun. Sana bir risale vereceğim, yazar mısın?”
“Memnuniyetle.” deyince, Küçük Sözler’i verir. Babasına da Onbirinci ve Onikinci Sözler’i gönderir.
“Arzu ederse yazsın ve bana tashihe göndersin. Eserler aynen yazılmalıdır…”
Selahâddin müsaade isteyerek huzurdan ayrılır. Nur Risale’lerinin İnebolu’ya girişi böyle olur. Bundan sonra yüzlerce parmak Nur’ları yazmaya başlar. Naziflerin, İbrahimlerin, İzzetlerin kalemleri matbaa gibi işler. Kastamonu-İnebolu arasında Recep Dilek, Ahmed Köroğlu ve Ahmed Değirmencioğlu gibi Nur Postacıları teşekkül eder. Nur’lar İnebolu’dan Anadolu’ya gönderilir.
Kayıp Risale’ler
Selahâddin ticaret için zaman zaman İstanbul’a gider. Birgün Habbe, Katre, Şemme gibi Arabi eserlerini bulup Üstad’a getirir. Üstad’ın daha önce bir eseri Bitlis’te yanmıştır. Selahâddin kaybolması muhtemel Risale’leri getirerek Nur’ların bütün halinde günümüze ulaşmasına vesile olur. Üstad Lâhikalarda konuya değinir.[1]
Korkma, sönmez bir kandildir Risale-i Nur
Risale-i Nur gücünü ezeli güneşten alan bir kandildir. Şiddetli, fırtınalı bir dönemden geçilmektedir. Rüzgâr gâh dost, gâh düşman tarafından esmektedir. Kandil söndürülmeye çalışılmaktadır. Polis ve jandarma asılsız ihbarlarla ve dayanaktan yoksun ithamlarla Nur Talebelerinin evlerine ve işyerlerine baskınlar yaparak tehdit ve korkuyla yıldırmaya çalışmaktadır. Öte yandan dost ateşiyle bazı dindar kesimler Risale’nin ve Bediüzzaman’ın makamını düşürmeye çalışmaktadır. Kandil alevinin titrediğini zanneden bazı şakirtler yaprak gibi titremeye başlarlar. Risale yapraklarına yüz çevirirler, yazmayı bırakırlar. Selahâddin olaydan haberdar olunca harekete geçer. Risalenin gücünü güneşten alan sonsuz bir kandil olduğunu, kimsenin onu söndüremeyeceğini dünyaya haykırır. [2]
Askerlik de Nur........© Risale Haber
visit website