Asrın Bir Kutbu Göçtü
Oğul tadında mektup, torun tadında şiir yazmak sana
İnebolu Nur kahramanlarından Nazif Çelebi oğlu Selahâddin’in de Nur’lardan feyizlenmesini ister. Âyet-i Hasbiye Risalesini yazıp, oğluyla Üstad’a gönderir. Selahâddin, Üstad’ı ziyaret eder. Kitabı verir. Üstad memnun olur. Babasına 11. ve 12. Sözler’i gönderir.
Selahâddin müsaade isteyerek huzurdan ayrılır. Ondan sonra babasının hizmetteki sağ kolu olur. Denizli ve Afyon Hapsinde birlikte kalırlar. İmkân, imtihan demektir. Yıllar geçtikçe imkân da, imtihan da artar. Baba-oğul eski günlerdeki gibi zahmetlerdeki rahmeti görerek hizmet ederler. Üstad hizmetlerini asla unutmaz. İlk günkü makamlarında görür.[1],[2]
Bir mektubunda baba-oğul arasında meşrepten kaynaklanan metot farklılıklarının olabileceğini, bu durumun hoş karşılanması gerektiğini söyler.[3]
Çelebi Hanedanında hizmet babadan oğula geçer. Selahâddin’in oğlu olunca dedesi canparesine Üstad’ın ismini verir. Said Nur Çelebi kendini biraz toparlayınca dedesiyle Nurların doğduğu şehre Üstad’ı görmeye giderler.
Aşkın provası yoktur
Nazif, İnebolu’nun manevi tapu memurudur. Birçok kişinin Risale-i Nur’la tanışmasına vesile olur. Terzi Mehmed Nuri Işık da Bediüzzaman’ı ilk kez ondan duyar. Işık heyecandan yerinde duramaz. Nazif’le Üstad’ı ziyaret etmeye karar verirler. Nazif, Mehmed’ten Üstad için cübbe dikmesini ister. Mehmed buna sevinmekle beraber kafasına bir şey takılır.
“Ağabey ben Üstad’ın ölçülerini bilmem. Hangi kumaşı ve rengi tercih edeceğini nerden bileyim. Bu iş rastgele de olmaz!”
Mehmed’de Tahirî Mutlu’dan izler vardır. Tahirî gibi o da makamını bilmemektedir. Nazif başkadır. İnebolu’nun Üstadıdır. Mehmed’in Tahirî’yi hatırlatan makamını bilmektedir.
Mehmed bir gece rüya görür. Üstad, Mehmed’in dükkânına gelmiştir. Mehmed ölçüleri alır. O heyecanla uyanır. Hemen ölçüleri yazar. Üstad’ın seçtiği kumaştan aldığı ölçülere göre cübbe diker. Hazırlıklar tamamdır. Artık Üstad’a gitme zamanıdır.
Nazif ile yollara düşerler. Kastamonu’ya varırlar. Üstad’ın kapısını çalarlar. Üstad muhabbetle karşılar. Mehmed elleri titreye titreye cübbeyi takdim eder. Üstad cübbeyi giyer. Hiç prova yapılmadığı halde tıpa tıp uymuştur. Böylece Nazif’in manevi kerameti yerini bulmuştur.
İstanbullu Hoca
Her devrin âlimleri gibi Bediüzzaman da gâh dost gâh düşman ateşine tutulur. Üstad Denizli hapsi öncesinde böyle bir dost ateşini hissederek talebelerini ihtiyata davet eder. Gerçekten de kısa süre sonra “İstanbul’da bir ihtiyar hoca, bilmeyerek, bir Risalenin bir meselesine îtiraz” eder. Fakat rüzgâr tersine döner. İtiraz Risale’ye ilgiyi artırır. Nazif de bu durumu Üstad’a bildirir. “(O itiraz) Risale-i Nur’un İstanbul’da fütuhat yapmaya ve parlamaya vesile oldu.”[4]
Medrese-i Yusufiyede bir kartal
Nur Talebeleri yoğun takip altındadır. Mektuplar dahi incelemeye alınır. Risalelerin yayılmasını hazmedemeyen bahtsızlar bu........
© Risale Haber
visit website