Vakıf Medeniyetinden Günümüze
Ülkemizde 13-19 Mayıs arasındaki günler “Vakıflar Haftası” olarak kutlanır. Hafta boyunca vakıfların mahiyeti, kuruluş gayeleri, hizmetleri vs. anlatılır. Biz de, gazeteci-yazar-belgeselci kadim dostum İsmail Kahraman beyefendinin ricasına binaen, vakıf bilincine katkı olsun diye birkaç kelâm etmek istedik.
Yüce Allah bir ayet-i kerimede “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir” (Âl-i İmran/92) beyanıyla, rızasına ermenin hayır ve hasenat için sevdiğimiz ve biriktirdiğimiz mallardan tasadduk ve infak edilmesine bağlı olduğunu bildirir.
Ayrıca, Peygamberimiz (sav) de “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” (Buhârî, Mağâzî, 35) buyurmuştur. Keza bir başka hadis-i şerifte ise insanlara hayırlı ve faydalı olan iş şöyle açıklanmış: “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir. Sadaka-i câriye yani faydası kesintisiz devam eden hayır, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine duâ eden hayırlı evlât” (Müslim, Vasiyye, 14.)
İslâm tarihinde insanların faydalanacakları hayırlı işler asr-ı saadette vakıf müessesesiyle başlatılmıştır. Bilinen ilk vakıf, Hazreti Ömer (ra)'in Hayber'in fethinden sonra kendisine ganimet olarak düşen bir arazinin “satılmaması, miras bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartıyla fakir, köle, misafir ve Allah yolunda olanların istifadesi için bağışlaması” olarak kabul edilmektedir.
Kur’an’da ve sünnette teşvik edilen infakta bulunmak, tasadduk etmek ve hasenat yapmak vakfetmek yoluyla adeta kurumsallaştırılmış, hadisin ifadesiyle, insanlar ve hatta hayvanlar faydalandıkça, kişi ölse bile sevabı kesintisiz olarak devam edecek, bağışlayan/veren için kıyamete kadar sadaka-i câriye olacaktır.
İslâm’ın ilk asrından itibaren ihdas edilen ve günümüze kadar ulaşan vakfetme anlayışı İslâm coğrafyasında rağbet görmüş, Osmanlı döneminde ise zirveye yükselmiştir. Ecdadımız her konuda, hayatın her alanında insanların ve diğer canlıların istifadesi için binlerce eser inşa ettirip vakfetmiştir. Selçuklu ve özellikle de Osmanlı dönemlerinden kalan devlet binaları ile selâtin (sultanlar) camileri dışındaki hemen bütün eserler vakıftır. Vakfedilen eserin hizmetinin sürmesi için de ilâve olarak hanlar, dükkânlar, bağlar, bahçeler o müessesenin döner sermayesi olarak bağışlanmıştır. Bu muazzez ve ulvi gayeyle yap(tır)ılan eserler halk tarafından sahiplenilmiş, asırlarca korunmuş ve pek çoğu bugünlere kadar yaşatılmıştır.
CUMHURİYETTEN SONRA VAKIFLAR
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin “Osmanlı Vakıflarının Acılı Tasfiyesi” başlıklı makalesinde, vakıf yağmasının 1908 yılında İttihatçı komitacıların iktidarı ele geçirmesiyle başladığı, yağmanın cumhuriyet devrinde ise artarak devam ettiği, 1924’te medreselerin, 1925’te ise tekkelerin kapatılarak, buraların tamamı vakıf statüsündeki mal varlıklarına el konulduğu, anlatılır. Makalede, eskiyle bağlarını koparmış yeni hükümetin sadece mali ihtiyaçları karşılamak için değil; eskiyi temsil eden kesimlerin cemiyetteki gücünü ve........
© Risale Haber
visit website