Allah’ın Zatı mı O’na Bakan Yüzü mü?
Şehrimizin büyük mabetlerinden biri olan mahalle camimizde kıldığımız bir öğle namazının ardından İmam efendi, aşr-ı şerif olarak insan rûhunu okşayan harika kiraatiyle ve dinlemeye doyulmayan kadife sesiyle Kasas Sûresinin son ayetlerini okudu. Sûre şu āyetle bitiyordu: وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (Allah ile birlikte başka bir ilâha tapıp yalvarma! O´ndan başka ilah yoktur. O´nun zātından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O´nundur ve siz ancak O´na döndürüleceksiniz.) Benzer/yakın mānā Rahman Sûresinin 26 ve 27’nci āyetlerinde de beyān edilir.
Hoca efendi teenniyle okuduğu āyetlerin hemen hemen yukarıdaki mānālara yakın meālini de cemaate açıkladı. Āyetleri düşündüm, Nur'lardaki izahlar hatırıma geldi. Baktım ki meālin anlamı çok eksik kalıyor. Hoca ne yapsın, meallerde ancak o kadarı yazılıdır. Her meal müellifi “yaş ve kuru her ne varsa içinde olan” yüce Kitabımızdan ancak rütbe-i aklı ve ilmi miktarınca anlayıp idrak edebildiği kadarını yazmış. Meşhur müfessir-alim Elmalılı merhûm zaten hem kendi meal-tefsiri hem diğerleri için “Meal daraltılmış mānādır” demişti. Merhûm çok doğru söylemişti. Zira, “mukayyed enzarla mutlak hakikat ihāta edilemez” kaidesince sınırlı olan sınırsızı içine alamaz, kavrayamaz ve kuşatamaz. Kur’ān’ın hakiki ve kâmil mānāsı her şeyi bilen ve yaratan Mütekellim-i Ezeli’nin katındadır. Zaten bu sebepten dolayı Kur’ān’ı her okuyuşumuz ve yorumlayışımızın ardından “Sadak Allah’ul Azim” (Allah doğruyu bilen ve söyleyendir) diyoruz ya…
Fakir, āyet-i kerimenin mānāsı ve meali şöyle olmalıydı........
© Risale Haber
visit website