menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İslam Tarihçisi ve Coğrafyacısı Mes’udî’nin et-Tenbih ve’l-İşraf Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme-3

25 0
14.05.2024

İnsan Bilgisinin Gelişen Yapısı ve Aklın Sınırları

Mes’udînin kitabının göz önüne serdiği hususlardan birisi de

Ayrıca kitapta belirli bir sahada ihtisas yapan kişilerin fikrî kalitesi ile o sahada ihtisas ehli olmayan kişilerin fikrî yetersizliklerini net gösterebilecek mahiyette çeşitli müelliflere ait eserlerden nakiller de yapılmaktadır. Bu durum müdakkik bir okuyucu açısından bir sahadaki ehl-i ihtisas ile o sahadaki acemî ve tufeylîlerin, tabir-i diğerle bir sahadaki ehl-i tahkik ve tedkik ile o sahadaki mukallitlerin veya tahkik ehli gibi gözüken mukallitlerin o sahadaki fikirlerini mukayese yapabilme imkanı verebilmektedir. Kitap bu çerçevede güzel bir epistemolojik kaynak mahiyetini gösterdiği gibi bilgi felsefesi ve tarihi açısından da değerli bir eser olarak görünmektedir.

Bu bölümde Batlamyus, Aristo ve Mes’udî’nin coğrafya ilmi sahasında mukayesesi yapılacaktır. Mes’udî et-Tenbih ve’l-İşraf isimli bu kitabının yer kürenin coğrafi özellikleri hakkında bilgilerine ayırdığı kısmında zaman zaman Aristo, Batlamyus gibi kadîm yazarların bu konuya dair görüşlerini aktarır. Akabinde kendisinin de bu sahadaki görüşlerini, tespitlerini serd eder. Mes’udî’nin verdiği bilgilerden anlaşıldığı üzere;

Batlamyus mesaisini doğrudan doğruya coğrafya ilmi faslına ayırmış, bazı tanıdıklarını sefere göndererek yer küre hakkında bilgi toplamış veya bilgilerini teyid etmeye çalışmıştır. Bu noktada kendisi bir coğrafya âlimi ünvanını hakikaten taşımaktadır. Dünya haritası çizecek ve belli ölçüde doğru çizecek kadar da sahasında ehil ve mütehassıstır.

Mes’udî ise çok geniş bir coğrafyada seyahat ederek coğrafi bilgileri yerinde gözlem yaparak, ülkelerin halkları ile bizzat görüşerek, tarihî eserleri yerinde bizzat görüp inceleyerek kitaplarını kaleme almıştır. Gidemediği yerlere dair bilgileri ise o memleketleri bizzat görmüş kişilerden almıştır. Bir halkın tarihi ve dini hakkında bilgi verecekse bizzat o milletin kendi din adamları, o konuda bilgili önde gelen kişilerinden bilgileri almaktadır. Bir milletin tarihi hakkında bilgi verecekse o ülke krallarının isimlerinin kendi dillerindeki manalarına varacak derecede detaylara inmeye çalışmış, din adamları ve ünvanları hakkında bilgi aktaracaksa bizzat o dine mensup ve o dinin bilginlerinden sahih bilgi almaya çalışmıştır. Bu çerçevede Batlamyus’tan daha ötede bir coğrafya âlimi olduğunu kitabı tescillemektedir. Batlamyus, coğrafya sahasında bir “hoca” ve “muallim” ise, Mes’udî coğrafya ilmi sahasında bir “üstad” makamındadır, diyebiliriz.

Buna mukabil Aristo ise bu tarz bir gözlem çalışması ve emeği olmadan yer küre hakkında kanaatlerde bulunmuş, görüşlerini arz ederken eski yazarların eserlerinden istifade etmeye çalışmış, “kıyas” ve “mantık” ile coğrafya ilmi konusunda aklen ilerlemeye çabalamıştır. Bu manada Aristo bu sahanın tufeylisidir, denilebilir. Aristo’nun sahada ehil olmadığının göstergelerinden birisi de kendisinin coğrafya fennine dair kanaatlerini ifade ettiği el-Âsâru'l-Ulviyye (Meteoroloji) ve Kitabü's-sema ve'l-âlem (Kosmoloji) adlı eserlerindeki kanaatleridir.

İnsan türü, sağlıklı her bir insanda görüldüğü üzere, Yüce Yaratıcı tarafından akıl cihazı ve aletiyle teçhiz edilmiştir. Her bir insanın aklı, anne karnından ta vefat ettiği zamana kadar, uykuda ve uyanıkken sürekli aktiftir. Yeni şeylerin keşfinde, araştırmasında, öğrenmesindedir. Sahih bilgiyi ve hakikati aramak, sonrasında bu bilgiyi ve hakikati sindirerek benliğine yazmak, daha ötede bütün benliğiyle hakikatle bütünleşmek, nihayetinde hakikat bilgisine göre kendini ve hayatını şekillendirmek ve hakikat için yaşamak aklın kaderidir. Akıl bu şekilde bekayı (ölümsüzlük) ve ebediyeti (sonsuzluk) elde eder, net olarak görür ve insanın “sonra” ya kör, “ân” a odaklı duygularına da gösterir.

Bu çerçevede evren ve her bir canlı insan aklı için makro ve mikro boyutta birer kitap mahiyetindedir. Akıl, okuyucudur; kâinat ve canlılar, bir mektup ve yazı hükmündedirler. Son vahiy olan Kur’anda bu çerçeve, bu ontolojik ve epistemolojik temel yön ile, dinin temelini gösterir. Akabinde de önce insan denen mikro ve minyatür kitabın, sonrasında makro ve kozmik kitabın okunması tavsiye edilir. Ayrıca Kur’an, elde edilen bilgilerin yazılmasına işaret ettiği gibi, yazılırken de insan emeğine taltif mahiyetinde gizli hakikatlerin yazan kişiye ilham edileceğini de bildirir.

Bu çerçevede her akıl, ilim ve hakikat, daha ötede hikmet ve hayat yolcusudur, denilebilir. İnsanlık dünyasının bu hakikat ve hak yolculuğu, ilim ve hikmet seyahati her sahada görünmektedir. Zaman ilerledikçe, bütün insanlık tarih denilen mecliste, kitaplar denilen araçlarla bir sahadaki bilgilerini paylaşarak o sahadaki hakikat ve hikmeti keşfetmeye çalışırlar. Telahuk-u efkar ile bilgi netleşir, ispatsız iddialar dökülür, saf hakikat ve berrak hikmet belirmeye başlar. Bu süreç Coğrafya fenni sahasında yazılmış eserlerde de görünmektedir.

Bu çerçevede çeşitli zaman insanlarının bazen dikkatsizliklerinden bazen zamanın müsaadesizliğinden bazen de insanın yeteneği olmadığı bir sahaya tufeylî surette müdahil olmasından kaynaklı olarak akıllarının âcizliği, o sahada yetersizliği, bilgilerinin yüzeyselliği görülmektedir.

Mes’udî, et-Tenbih ve’l-İşraf isimli bu coğrafya ve tarih eserinde, Aristo’nun coğrafya sahasında gerek istidat olarak gerekse ihtisas boyutunda yetersiz olduğunu gösterme amaçlı olarak onun yerküre hakkında görüşlerini kitabında birkaç misal ile aktarır.

1. Misal: Aristo el-Âsâru'l-Ulviyye (Meteoroloji) adlı eserinin ikinci makalesinde şöyle der:

"Yeryüzünün çeşitli bölgelerinin, uzaklıklarının haritasını yapanlara hayret ediyorum. Onlar mamur (meskun) yerleri yuvarlak çiziyorlar. Kıyas ve gerçek bunun aksini gösteriyor. Kıyasa gelince, yerin genişliği sınırlı, uzunluğu sınırlı değildir. Yani yerin uzunluğunun her yeri oturmaya elverişlidir. Bu kısmında sıcaklık, soğukluk aşırı değildir. Genişliğinde aşırılık vardır. Deniz engel olmasa yerin uzun olan kısmının hepsi gidilebilir. Gerçekte yerin uzunluğu karada ve denizde ulaşılabilir haldedir. Zira, genişliğine zıt haldedir." (s.39)

Aristo’nun buradaki itirazı haksızdır. Dünyanın şeklinin yuvarlak olduğu, günümüz Coğrafya fenni açısından Macellan, Kolomb ve Vasco da Gama’nın seyahatleri ve keşifleri ile sabit ve nettir. Batlamyus gibi coğrafya âlimlerinin dünya karalarını yukarı doğru gittikçe daralacak şekilde yuvarlak çizmeleri hakikat ve hak iken Aristo bu duruma dair “ Kıyas ve hak bunun aksini gösteriyor” demektedir. Oysa kendi kıyas ve mukayesesi hatalıdır, algıladığı hak da hakikate mutabık değildir. Bu durum insan aklının hakikat ve hak algısının, kıyas ve muhakemesinin yanılabileceğini göstermektedir. Aristo’nun “Deniz engel olmasa yerin uzun olan kısmının hepsi gidilebilir. Gerçekte yerin uzunluğu karada ve denizde ulaşılabilir haldedir” cümlesi onun dünyanın düz olduğu kanaatine sahip olduğunu gösterir. Oysa dünya da diğer kendi etrafında dönüş yapan gök cisimleri gibi yuvarlak ve küreye yakın bir şekil sahibidir.

Fizik bilim açısından kaçınılmaz bir kanundur ki ister plazmik olsun, ister gaz yapılı olsun, ister katı yapıda olsun kendi etrafında bir dönüş sahibi kılınan her bir cisim bu dönüşün yol açtığı gerek girdabik içsel faaliyetlerden dolayı gerekse dış çevrenin yol açtığı sürtünmenin yıpratıcı etkisinden kaynaklı olarak zaman içinde........

© Risale Haber


Get it on Google Play