Hz. İbrahim (AS) Hangi Oğlunu Kurban Etmekle Emrolundu?
Kur’andan Hakikat Noktaları ve Hikmet Nükteleri-24
Saffat suresi 83-113. âyetler dikkatle okunursa Hz. İbrahim (AS) iki defa müjdeleniyor: İlkinde kendisi evlat talep ediyor. Daha sonra o evladın ölümüyle imtihan ediliyor. Aynı mevzu Hz. Zekeriya (AS) hadisesinde de olması işarettir ki, o evlat Hz. İsmail’dir (AS), Hz. İshak (AS) değil… O, Hz. İshak (AS) için bir talepte bulunmadı, bilakis Cenab-ı Hakk onu, Hz. İshak (AS) ve Hz. Yakub (AS) ile müjdeledi. Talep Ondan gelmediği için Hz. İbrahim (AS), Hz. İshak’ın (AS) ölümüyle imtihan edilmedi.
Hem 113. âyet “Onu bereketli kıldık, İshak’ı da bereketli kıldık. İkisinin de zürriyetlerinden muhsinler ve kendilerine apaçıkça zulmedenler vardır” demekle Hz. İbrahim’in (AS), Hz. İshak (AS) nebiden başka bir oğlu ve ondan da zürriyeti olduğunu ve olacağını bildiriyor. O oğlu da, kurban edilme imtihanını yaşadığı Hz. İsmail’dir (AS). Çünkü O, Allah’a kalb-i selîm ile gitmişti. Bu noktada makbuldü. Fakat evlat taleb etmesi, sonra gulam-ı halîm olan Hz. İsmail’in (AS) doğması, daha sonra rüyasında Onu kurban etmesi gösterir ki, kalbindeki selamet zedelenmiş. “Rüyası, oğlunu kalbinden çıkarmasını, Onu kendi dünyası açısından öldürmesinin lüzumunu” bildiriyor. O da kendi eliyle oğlunu kurban etmeye kalkıştı. Hz. İbrahim (AS) “kalb-i selim” için, “muhabbet-i kudsiye” nin isbatı olan bu fedakârlığı yaptığı için Allah da ona bir fidye, bir feda olarak azim bir kurbanlık veriyor. O (AS), sevgisinde sadakatini fedakârlığı ile ispat ediyor.
Ayrıca dikkat edilirse Hud suresi 113. âyette “İbrahim’i bereketli kıldık, İshak’ı da bereketli kıldık. İkisinin de zürriyetlerinden muhsinler ve kendilerine apaçıkça zulmedenler vardır” denilmektedir. Oysaki Hz. İshak (AS), Hz. İbrahim’in (AS) oğludur. Onun nesli, otomatikman babasının da nesli sayılır. Fakat âyet Hz. İbrahim’in (AS) neslinden ayrıca bahsetmekle gösteriyor ki Hz. İbrahim’in (AS) diğer oğlundan devam eden nesli Hz. İbrahim’in (AS) hususiyetlerini taşımış, ayine-i İbrahim (AS) olmuştur.
Evet, Yahudilerin dünyevi hallerine nazaran Arapların daha münzevi ve içine kapanık, daha şefkatli ve hikmetli hayatları Hz. İsmail (AS) ve neslinin İbrahimî bir hayatı sergilediğini ifade eder. Bu sırdan dolayı Kur’an “Âl-i İbrahim” ile “Âl-i İshak” ve “Âl-i Ya’kub” ayrımı yapmaktadır. Bizzat hal-i hazırda Gazze’de yaşanan Yahudi mezalimi göstermektedir ki Hz. İbrahim’in (AS) halim, selim, şefkatli, evvah (çok ah edici) hallerini yansıtanlar Âl-i İshak (AS) değil Âl-i İsmail (AS) olan Araplardır.
Süm’a Hastalığı ve Hayırla Yad Edilme Talebi
Saffat suresindeki bu âyetler hem de başka surelerdeki Hz. İbrahim (AS) kıssalarında şöyle bir ayrıntı bulunuyor: “Sonrakiler arasında hayırla, sıdkla yad edilme arzusu ve hediyesi…” Bu talep ve bu talebe verilen cevap aslında Hz. İbrahim’in (AS) şahsında sembolleşen “enfüsî meşreb” insan karakterinin en büyük hastalığının meşru dairede tatminini bildirir. O hastalık “sum’a” dır (desinler hastalığı).
Yani âfâkî meşrebler için nasıl ki görme ve görülme (rü’yet ve riya) çok önemlidir. Aynen öyle de enfüsî meşrebler için işitme ve işitilme (ilham ve sum’a) çok önemlidir. Bu manada “hayırla yad edilme, insanlar arasında unutulmama, takdirle kendisinden bahsedilme, sevilme” gibi sıfatlar enfüsî meşreb insanların fıtrî arzusu olduğu için, İrâde-i İlahî bu arzuyu meşru dairede bu şekilde tatmin ediyor.
İlâhî Hibeler ve Rahmet Hazinesi
Sad suresi 9. âyet diyor ki: “أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَزِيزِ الْوَهَّابِ
(Acaba Aziz ve Vehhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların yanında mı?) Bu âyet hazine özelliğini,........
© Risale Haber
visit website