menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yoksa el-Kassam yiğitleri bu nasihati karıncalardan mı aldı?

12 0
15.01.2024

Bediüzzaman'ın, farkında olalım-olmayalım, gözümüzü açtığı mevzu çoktur. Fakat içlerinden birisi ayrıca dilime bal geliyor. Nedir? Kur'an'daki kıssaları, 'olaylar' olarak değil sadece, 'kanunlar' olarak da okuyabilmektir. 'Tarihselcilik' fitnesine büyük bir deva görürüm bunda. Elhamdülillah. Kur'an'ın hiçbir detayının "Maziden ibarettir!" deyu arkada bırakılamayacağını anlarım. Her ne ki, Kur'an'dadır, o Kur'an'dandır. Ezelidir hem de ebede gider. Üstünkörü geçilemez. Küçük görülemez. Sıradanlaştırılamaz. Üzerine eğildikçe, dikkat kesildikçe, gül goncası gibi açılır. Katman katman izdüşümlerini her yerde okutur. Böyle bilenler, uyanıklığıyla dirilenler, onlardır ancak vahyi layıkıyla anlayanlar işte. Yüzbin maşaallah cehdlerine arkadaşım. Evet. Tavusluğun kemalini çıktığı yumurtanın kabuğunda boğanlar körelmeye mahkumdur. Demirciler çarşısında antikanın göremediği değer, antikayı değil, ham demirciyi hicveder.

Misal mi istersin? 1. Lem'a, 2. Lem'a... Daha metadolojik bir anlatımını ararsan 20. Söz. Sâhi, en doğrusu, 20. Söz'ün kapısını çalmaktır evvela. Neden? Çünkü 20. Söz konuyu daha geniş bir pencereden ele alır. Mesela bu cümleyi ancak orada bulabilirsin: "Kur'ân-ı Hakîm'de bazı hâdisât-ı tarihiye suretinde zikredilen cüz'î hadiseler küllî düsturların uçlarıdır." Veyahut şu cümleyi: "Kur'ân-ı Hakîm'de, çok hâdisât-ı cüz'iye vardır ki, herbirisinin arkasında bir düstur-u küllî saklanmış ve bir kanun-u umumînin ucu olarak gösteriliyor." Fakat zikredilen sırra yakından bakabilmen için biraz fazlasıyla da yardımcı olmalıyım sana:

"Mısır kıt'ası, kumistan olan Sahrâ-yı Kebirin bir parçası olduğundan, Nil-i Mübarekin feyziyle gayet mahsuldar bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahrâ komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felâhat ve ziraati, ahalisinde pek mergup bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki, ziraati kudsiye ve vasıta-i ziraat olan bakarı ve sevri mukaddes, belki mâbud derecesine çıkarmış. Hattâ, o zamandaki Mısır milleti, sevre, bakara, ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte, o zamanda Benî İsrail dahi o kıt'ada neş'et ediyordu; ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, 'icl' meselesinden anlaşılıyor. İşte, Kur'ân-ı Hakîm, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın risaletiyle, o milletin........

© Risale Haber


Get it on Google Play