Erdoğan’ın Yerel Seçim Sonrası Ekonomide Zor Tercihi ve Mısır Örneği
- GÜLDEM ATABAY
- 20 Mart 2024
ABD/IMF ile BAE’nin döviz ve yüksek enflasyon krizleri yaşayan Mısır’daki varlık biçimleri, benzer döngüde sıkışan Türkiye ekonomisi-Erdoğan rejimi açısından ders ve örnek niteliğinde. Şimşek yönetiminde uygulanan IMF tipi programla ekonomide istenen yönde gelişmeler elde edilemezse, yerel seçimlerden sonra işlerin varacağı bir sonraki durağı göstermesi açısından bu örnek önemli.
Mısır’da Sisi’nin cumhurbaşkanı olması sürecinde yaşananlarla 10 yıldır kopan Türkiye-Mısır ilişkileri bir süredir düzelme yolunda önemli yol katetti. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz Şubat ayında Mısır’ı ziyaret bile etti. Bu mecburi düzelmenin temel nedeni, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji hedeflerine Mısır’la diplomatik ilişkisi olmadan ulaşmasının imkânsızlığı. Diğer yandansa, iki ekonomide de yaşanan akut döviz eksikliği ve benzer ekonomik zorluklar dış ticareti artırmayı ortak amaç haline getiriyor. Son dönemde Gazze’de olanlar ve Refah’ta yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin Mısır sınırı ile İsrail saldırısı arasında sıkışmış çaresizliği, Hamas ile barış görüşmelerine ev sahipliği yapan Kahire ile Ankara’nın işbirliğini de şart haline getirdi.
Türkiye’deki yeni Erdoğan hükümeti 2023 seçimlerinden hemen önce, 2018-2023’te izlediği ekonomi politikaları nedeniyle şiddetli bir ödemeler dengesi krizi ile burun buruna gelmişti. Haziran 2023 sonrasında ekonomi yönetiminin Mehmet Şimşek’e bağlanması ve para politikasında 180 derece değişim, büyük bir krizden geri dönüş sürecini başlattı. 2023 ortasından sonuna kadar olumlu beklentilerle önemli eksiklerine rağmen yolunda seyreden yeni ekonomi politikaları, yerel seçimlere sayılı günler kala yeniden darboğaza girmiş görünüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yüksek enflasyona rağmen faiz artırımlarını sonlandırdığını açıklaması bir etken. Bu açıklama ile yeniden dolarizasyonun hızlanması, giren çok kısıtlı yabancı sermayenin de yeninden çıkmaya yönelmesi ile son sekiz ayın kazanımlarını silen Merkez Bankası net rezervleri seviyesi ekonomide kırılganlığın yeniden arttığını anlatıyor. Yerel seçimlerin ardından Şimşek ve ekibinden ekonomiyi yeniden yoluna sokmak için daha kararlı adımlar beklense de Cumhurbaşkanlığı sistemi nedeniyle Erdoğan’ın bu politikalara ne kadar süre ile ne kadar izin vereceği hep bir endişe konusu.
Türkiye ekonomisi ise Şimşek yönetiminde döviz yokluğu sorununa çare bulamazsa hızlıca iki seçenekle karşı karşıya kalacak: IMF’den kaynak yaratmak ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile doğrudan yatırımlar çekecek adımları hızlandırmak. Ne var ki Mart ayı başından bu yana Mısır’da izlediğimiz gelişmeler, ikisinin aslında ayrı ve birbirine alternatif seçenekler olmadığını gösterdi. Mısır’ın hem IMF hem de BAE’den kaynak yaratma adımları her iki tarafın Mısır riskini ancak beraber aldıkları durumda ilerleyebildiğini gösterdi.
Bu nedenle Türkiye’nin yakın vadede ekonomik geleceğini tartışmak için Mısır’ın son IMF anlaşması ve BAE ile yaptığı büyük yatırım anlaşmasının niteliğine biraz daha yakından bakmak gerekli.
Mısır IMF’nin En Büyük İkinci Borçlusu Konumunda
Mısır, Arjantin’den sonra IMF’nin en büyük ikinci borçlusu artık. Ülkenin ekonomisi yüksek enflasyon, artan ve vadesi yakın kamu borcu, dolarizasyon ve döviz yokluğundan köşeye sıkışmış durumda. Mısır ile IMF arasındaki anlaşmanın niteliğiyse bir stand-by değil. Pandemi döneminde birçok ülkenin faydalanması için öne çıkarılan Genişletilmiş Fon Kolaylığı (EFF) düzenlemesi. Anlaşmanın şartları neredeyse bir stand-by niteliğinde.
Pandemi sonrası IMF’nin de değişen öncelikleri paralelinde, yeni anlaşmasının maddesi olarak Mısır hükümetinin ülkedeki düşük gelirli hassas grupların korunması için yeterli düzeyde sosyal harcama yapması adımını eklemesi ise dikkat çekici.
2008 Küresel Finansal Kriz ile 2011 ve 2019 Arap devrimlerini izleyen son 10 yılda, IMF ve Dünya Bankası’nın “Küresel Güney’de” varlığını artırdığını izlemekteyiz. Fon, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) Mısır, Tunus, Fas, Ürdün ve Sudan gibi orta ve düşük gelirli ülkelerde politika ve kurumsal değişimi finanse etme ve etkileme konusunda giderek artan bir ağılığa sahip oluyor.
IMF’nin Mısır’a ilk müdahalesi ekonomide reform yapılmasını ve mali istikrarın yeniden kazanılmasını hedeflemişti. Anlaşmanın bugün gelinen aşamasındaysa Mısır dış borcunu ödemek için yeterli dolar üretmekte zorlanırken, IMF de Mısır’ın en büyük borç alacaklısı konumunda. Bir anlamda aynı Arjantin’de olduğu gibi, IMF Mısır’da da kendi yatırımını geri alabilmek için daha fazla borç vermeye mahkûm. Mısır’ın büyük mali kaynaklara ulaşması gerekli, zengin komşularına yakınlığı bir avantaj. Üstelik dünyanın en kırılgan bölgesindeki stratejik konumu ve savaş sonrası Gazze Şeridi’nin istikrara kavuşturulmasındaki potansiyel rolü nedeniyle ABD için taşıdığı siyasi önem de artmış durumda.
Dolayısıyla 2024 başı itibarıyla Mısır’ın IMF’ye olan 18 milyar dolarlık borcuyla Arjantin’den sonra Fon’un en büyük ikinci borçlusu konumuna yükselmesi şaşırtıcı değil. Bu mengene içine sıkışan Mısır hükümetiyse, borç sorunun aşmak için IMF’ye mecbur oldukça daha sert koşullar içeren anlaşmalara imza atmak zorunda. Mart ayı başında Mısır ekonomisinde yapılan büyük ve Mısır halkı için çok sancılı olacak devalüasyonla serbest kur rejimine geçiş de işte bu durumun bir sonucu.
Ancak bölgeden başta BAE olmak üzere Mısır’da yatırım yapmayı kollayan ülkelerin IMF anlaşması çerçevesi ile korunmadan da parmak kıpırdatmıyor olmaları dikkat çekici. Özellikle BAE’den benzer büyük beklentilere sahip ancak IMF ile masaya oturmaya isteksiz Erdoğan hükümeti de düşünüldüğünde…
IMF’ye göre Mısır’ın söz verdiği reformlar arasında yeni........
© Perspektif
visit website