Belediyeler “Siyasi Kaleler”den İbaret Olunca…
Her belediye, farklı kaygılarla da olsa birer siyasi kaleye çevrilmiş durumda. Kentlerimizin yaşanılabilirliğini mümkün kılan asıl organ olan belediyelerin kaderinde esas belirleyici nitelik, belediyecilik kaygıları değil, siyasi anlayış ve algılar.
- ADEM YILMAZ
- 11 Mayıs 2024
Ankara, Nisan ayını Mayıs’a bağlayan saatlerde şiddetli bir yağmura teslim oldu.
Başkent için ya da herhangi bir büyükşehir için “teslim oldu” ifadesini kullanmak âdettendir gibi görünse de şehirlerimiz, yetersizliklerini her defasında gözler önüne seren yağışlar karşısında teslimiyetin ötesinde bir kapasiteye sahip değil ne yazık ki.
Esasında felaket, 30 Nisan’ın son saatlerinde bastıran yağış değildir. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere şehirlerimizin, “teslimiyetten” başka bir şey yapamıyor ya da yaşamıyor olması felaketin ta kendisidir.
Bana kalırsa olguların ötesinde, olguların olumsuzluk derecesini her defasında artıran bu esas felaketin nedeni, özellikle son yıllarda belediyelerin asıl işlevlerini ikinci plana atmalarına yol açacak denli siyasileşmesidir.
Gelin, bu “siyasileşme” felaketinin ne olduğuna bir göz atalım.
Siyaset-İdare Ayrımı
Belediyeler, kentin gündelik yaşamını organize eden, o kentin insanlarının ortak ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu yapılardır. İmar, su, kanalizasyon ve ulaşım gibi kentsel altyapı ise o şehrin bedensel sağlığını teşkil eder.
Kentin bedensel sağlığından sorumlu belediyeler, mevzuatta “karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi” olarak tanımlanır.
Kamu tüzel kişiliğinin özü ise kamu yararı ve kamu hizmeti nosyonlarını içerir. Dolayısıyla siyasi-idari ayrımı ya da dengesi çerçevesinden yaklaşacak olursak belediyeler idari yanı ağır basan, onu öncelikli hâle getirmesi gereken kamu tüzel kişilikleridir.
Woodrow Wilson’ın İdarenin İncelenmesi adlı çalışmasında belirttiği gibi, idare olgusu bir iş sahasına işaret eder ve onun özgünlüğünü kuran şey, siyasetin keşmekeşinden, partizan tutumlarından, telaşlarından uzak tutuluyor olmasıdır.
Bu husus, her ne kadar temel düzeyde bir bilgi gibi görünse de Türkiye’de giderek artan bir şekilde ihmal edilen bir esastır.
Siyaset-idare arasındaki denge bir insanın zihinsel ve bedensel gelişiminin orantılı ve eşzamanlı gelişmesini ifade eder. Salt bedenine odaklanıp zihinsel etkinliği, düşünceyi ve fikirsel düzlemi ihmal eden kişi rehbersiz kalır.
Çok yakışıklı bir erkeğin ya da çok güzel bir kadının aptallığının, bir süre sonra güzellik ve yakışıklılık mefhumlarını hiç edebilmesi gibi, rasyonalitesini yitiren bir bedensel gelişim yönünü şaşırır. Kişi bu mefhumları taşıyamaz hâle gelir. Aynı şekilde salt zihinsel gelişimine önem verip bedensel sağlığını ihmal eden kişi, bir süre sonra arkasındaki kitap yığınıyla psikolojik rahatsızlıklarını fikir zanneden çelimsiz bir bedenin taşıyıcısı olabilir.
Rahmetli Doğan Kuban, İstanbul’u bir bedenin taşıyamayacağı büyük bir kafa olarak betimlemişti. İstanbul’un Türkiye’nin diğer şehirlerine kıyasla orantısız büyümesinin bir felaket olduğuna vurgu yapmıştı.
Aynı şekilde belediye gibi........
© Perspektif
visit website